Bir Garip Hikaye ve Düşündürdükleri
// Enis En
Farklı ülkelerin siyasi ve sosyal tarihine dair anlatılar, her
birimizin kendi ülkesinde bir anı çağrıştırabilecek karanlık ve aydınlık
noktalar barındırır. Savaş, yaptırım, çeşitli devrimler ve değişim için her
türlü çaba, farklı coğrafyalarda bir şekilde var olmuş ve olmaya devam ediyor.
Bazı anlatıları incelemek, mutlak umutsuzluktan kurtulmamıza ya da boş umutlara
kapılmamıza engel olur. Başarısızlıkları mümkün olduğunca kabul edip zaferleri
değişim arzusu için bir fırsat olarak görmemizi sağlar.
2017 yapımı “Her Şeyin Öteki Yüzü” belgeseli, Sırp yönetmen Mila
Turajlić’in imzasını taşıyor. Aktivist annesinin ağzından, Sırbistan’ın
tarihsel anlarına atıfta bulunularak anlatılan bir hikâye. Çocukluğunda bir
gün, komünist hükümet annesinin evini zorla birkaç aile arasında paylaştırır.
Bir kapı yaklaşık 70 yıl boyunca kilitli kalır. Filmde yönetmen, o kapının
ardındaki komşuyla, hâlâ hayatta olan Nada’yla buluşur. Komünist hükümetin
kararıyla bir oda sahibi olan Nada, kendini gerçek bir proleter olarak tanımlar.
Film, kısa da olsa, Sırbistan’ın siyasi ve sosyal olaylarını tarihsel bir
perspektiften gözden geçirme fırsatı sunuyor.
Belgrad’daki bir apartman dairesinin hikâyesi, komünist dönemde
bölündüğü zamandan bugüne, bir iç savaş, bir yaptırım dönemi, bir dış saldırı
ve bir devrimi yaşamış. Dünyadaki ülkelerin bir şekilde deneyimlediği ya da
deneyimlemekte olduğu tüm bu olaylar, anlatıcı gözünden birer başarısızlık
olarak tasvir ediliyor. Ancak anlatıcı, tüm bunlara rağmen asla çabadan
vazgeçmemiş. Önemli tarihsel anları yaşamış, siyasi olaylar hayatını doğrudan
etkilemiş. Yine de bu belgeseli izlemeyi gerekli kılan şey, başka bir
coğrafyada dirençliliği görmek; kendini ve çevresindekileri bazen azınlıkta
hisseden bir aktivistin dilinden.
Foucault'I anlamak?
Yönetmenin annesinden, başarısızlıkların ve yenilgilerin
anlatıcısından, “Sence en büyük düşüşümüz ne zamandı?” diye sorduğu bir an var.
Annesi, 1993’teki Sırbistan’ın hiperenflasyon dönemine işaret ediyor. Tüm
olaylar arasında, bu ekonomik baskı onun için büyük ve farklı bir başarısızlık.
İnsanların ekmek ve süt için uzun kuyruklarda beklediği, süpermarketlerin boş
olduğu görüntü. Filmin bir diğer ilginç noktası, Sırbistan’ın tarihsel geçiş
dönemlerindeki seçim sonuçları. Komünist dönemle Miloşeviç dönemi arasındaki
kıyaslama da dikkat çekici detaylar sunuyor.
Film, sosyal aktivist ve eski üniversite hocası Sırbiyanka
Turajlić ile tanışmak için bir fırsat. Onun film boyunca yer yer
konuşmalarından alıntılarla, zaferin, her tarihsel dönemeçte siyasi
zevklerimize göre kutladığımız anlamda bir zafer olmadığına; asıl kalıcı olanın
“değişim” arzusu olduğuna vurgu yapıyor. Devrimin hemen ertesi günü bir
röportajda, bir Sırp şairin, zafer karşısında kötümser bir bakış açısı
sunduğunu düşündüğü bir şiirini okuyor: “Özgürlük, mazlumların onun için
söylediği şarkılar kadar güzel bir şarkı besteleyebildi mi?” Turajlić,
olayların akışı içinde yanıtlanmamış ama önemli, belki de bazı dönemlerde her
şeyden çok yanıtlanması gereken sorular soruyor. Devrimden sonra Eğitim
Bakanlığı’na katılıyor, ancak zayıf noktalarının, ne yapacaklarını bilmemeleri
değil, hükümet mekanizmasını hiç bilmemeleri olduğunu görüyor.
E.E