defter'in notu:(Yazı, Sufi'nin kişisel bilgisayırının(L.P) çalınmasının ardından yazılmış...)
A: İnsan
bazen ancak canını yakan konu-kulvarlara
adım atarak o izleği takip ederek, bir şeyleri irdelemeye başlar. Aniden
bastıran bir ayrılık karabasanı,
tutkularımız, düşüncelerimiz vs.. Şimdi ben giden onca yazı-emeğe mi yanayım
yoksa yeni bir dil oluşturarak tekrar mı işe başlayayım? Bilemiyorum. O küçücük “keşke” sözcüğü de imdadıma yetişmiyor, bu
andan sonra keşke bir çıktılarını
alsaydım demenin de derdinde değilim.
Dilim hiç varmıyor şu “hırsız” sözcüğünü kullanmaya,
ama duygularımın yerli yerine oturması
için mecburen kullanacağım, sırf şu anki
yazı ilerleyebilsin diye. Bir yanlışı
düzeltmekte yarar var, “hırsızlığın” mülkiyetten sonraki bir olgu olmadığı
ve işin aslını oluşturan ise mülkiyet in
kendisi “hırsızlığın” öncül durumdur.
Mülkiyet tüketim fazlası bir şeydir.
Bir toprak parçasının etrafına ilk kez dikilen o dikenli teller ve onu
korumak için oluşturulan kolluk kuvvetleri ise tarihin ilk hırsızlığı ve meşrulaştırılmasıdır. Sufi’lerin tek hırka dedikleri alan işte tam bu olguya meydan okumadır, bunu
söyledikleri zaman diliminde ne Marx hayattaydı, ne de Anti Dühring kaleme
alınmıştı. İbni Haldun vardı.
B: “Hır-Sızlık” bir çeviri işlemidir, ama burada
sözcükler yerine nesneler söz konusudur,
hırsızlıkta, nesnelerin dili çevrilmeye, dönüştürmeye uğrar, bir ortamdan diğer ortama doğru. Buradaki Çeviri işleminin de bir dili vardır.
Deluez’den yardım alırsak eğer onun da dediği gibi, “başlangıç dil, hedef dile
ulaşmaz hiçbir zaman”, belki her ikisi başka şeylere dönüşür, her ikisinin
dışında kalan bir şey. Mülkiyet her
zaman mülkiyettir, Hırsızlık ise ikinci kez hırsızlıktır.
C: Her korkunun
değil ama tek bir korkunun temelinde hırsızlık izleği
var. Mülkiyeti, sahiplenmeyi
elden etme korkusu, sınırların kaybolma korkusu. Bir göçebenin hiçbir korkusu olmaz, elden
etmek için bir evi, barkı yok. Bir Şizofren için de korkunun anlamı yok, çünkü
“içindekini” dışa sunacağı bir durum söz
konusu değil. Bir azınlık içinde korku
söz konusu olamaz çünkü kaybettiğini etmiştir.
D: Nesnesini, mülkiyetini kaybeden kimse, geçmişe
takılır kalır, geçmişi düşünür. O düşü,
nesneyi, maddeyi çalan kimse ise geleceğe saplanır kalır. Hiçbirinin “şimdiki
zamanı” yok, her ikisi içten iki kavrama
takılır kalırlar. Her ikisi aslında çalınmıştır. Birisi “geçmişin”, diğeri “geleceğin”
esiri olur.
E: Modern hırsız, Klasik hırsızın tersine bunu sık
sık tekrarlaya bilir. Hatta sizi var
eden tüm şifre, kodlarınızı bile.
F: Hırsız önce görüyor mü çalıyor, yoksa çalıyor da
sonra mı görüyor? Problematik hırsızla, Axiomatik hırsızın farkı ne? Ve
nihayetinde: bir gün eğer birinci hırsız ikinci hırsızı yakalayacak olursa, işte
o gün tarihin de sonudur sayın Fukuyama, yani öyle değil, böyle buyurunuz
tarihin çöplüğüne.
Sufi.
(defter arşivinden)