Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



Şimdi söyle, Söz yeter mi hatıraya? // Sufi.




Hür Yumer anısına..*

Kederden mi neden bilmem sararmış reng-i ruhsarım?”


Münir Nurettin Selçuk’un sesi yankılanıyor odamda, çok uzaklardan fenerin ışığı loş duvarımda garip resimler çiziyor.
Yağmur yağıyor Hür..
Işıkları yakıyorum.Birazdan akşam ezanı okunacak, bu müezzini çok seviyorum Hür,sesi o denli içten ve o denli istekli okuyor ki, selat arasında serpiştirdiği kürdili hicazkar mi desem, yarım segah mı? gazel mi? hepsi ve hiçbirisi.
Eski kundura ustasıdır, ara sıra dar işyeri, ama geniş yüreğine konuk olurum, bana tarçın çayı demler. Yaşamın dilini iyi biliyor. İçinde yaşaıyor, yaşatıyor ruh yolculuklarını, gözü ne dünya oyununda ne de biçimsel yönelimlerde. Onun için tutuk ölümlerin  kıyısıdır yalnızlık. Onu her gördüğümde içimden okuduğum hastalanmış dizeler bile susar. Yüzüme bakar ve "yarın olmayacak değil elbette, dünya dönüyor, zaman geçiyor, ama yarına dair bir iççekişe benziyor saatler." der benim yaşlı kundura ustası dostum.
Gel gör ki ey dost, Hür Yumer,  artık kusursuz sabah kalmadı yeryüzünde, gece ise ağır bir sancı gibi. Yerinden oyunuyor dünya Hür, fark ediyorum ve ressam dostumun sözü tırmalıyor zihnimi Hür: " dudakları yaralı kalıyor özlemek denilen sözcüğün Sur".

Yine seninle.Hür.
An dedim. "Ahdım" yok bu kez!
Zamanın dışındaki an.
Duran cisimlerin, maddelerin, nesnelerin
Sürdürdükleri o ölü noktadayım .Hür.
Hareketin içimize kaydığı, düştüğü ve didelerimizin( gözlerimizin) hiçbir şeyi açıklayamadığı o sakin, sessiz ıssız zaman kırıntıları.
Şimdi sen söyle, söz yeter mi hatıraya?

Güzel şeylerin
İyi şeylerin
Derin şeylerin
Tüyden hafif, filden ağır şeylerin
Böyle zamanlarda ,
Yok zamanlarda
Duran zamanlarda
Yaratıldığını
Ve Geldiğini neden daha önce düşünmemiştim.
Mahremi esrar olmak kolay değil dostum.

“Birazdan yağmur yağar su . Biz evimizde peynir ekmek yer
çay içerzi .Sokakları sel alsın !”. almasın .Hür.
hiç evimiz olmadı ki bizim..evimiz var mıydı?

“Sessizler vadisine, sessizlik kulesine götüreceğim seni Sur” derdi Hamuş dostum, gideceğiz, gideceğiz dostum, evet, “ama şimdi değil sonra”, “Yaşadığımız evden ( yeryüzünden) daha yüksek, “insan” sesine daha yakın bir tepeye varmadan:sessizlik vadisine. Yeryüzünü kendi isteğiyle terk eden Hür  için doğum günü kutluyorduk, yangından geriye kalan kül gibi kendi kendime "sessizlik kulesi" tanımını düşndüm durdum, ansızın patlayan volkanlar gibi bin türlü düşünce geldi aklıma. Şu çürüyen ve kendini öldüren kentlerin sokaklarında ılık günlerin boncuk boncuk terleriyle büyülensek de ak çiçeklerin yakamızda solduğu topraklar yarın bizi de yutacak. 

Uzaklara çok gittim, ama “unutkanlık” çalmadı beni .Hür.
Şimdi karşıma bir “yok oluş” çıkarsa, onun beyaz dişlerini bende saatlerce seyredebilirim .
Yanağından da öperim.

"İNSANIZ : En büyük felaket değil ya bu ."-H.Y

“Bırakılmanın hüznü
unutulmanın çisentisiyle ıslaktır.”Oktay Rıfat

Sevgili  yaşlı ustama Kavafis’ten bir şeyler fısıldayarak ayrılırım bazen, benim müezzinim Kavafis dostudur !

göz ucuyla görülmüş bazı şeyler,
  yüzler,çizgiler;
 ve yarım kalmış sevdaların
 belirsiz bir anısı ” .

Sufi.

Heav.en.ly :

"Dile ki uzun sürsün yolun
Eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde
Önceden , hiç görmediğin limanlara girdiğini ( bir ben bilirim)
Sedeflere mercan, abanozlara kehribar olsun ,
“çizeceğin resimler”."-Sufi

"Havada uçuşan koparılmış bir iplik gibi uzaklıklarla bilinmeyenlerle, olmayanlarla uzlaşmaya çalışıyorsun. Uzaklıklar hep vardı, bilinmeyenlerle de diyemiyorsun..Arzu giderilmez, sürer, bilmiyor musun, istiyorsan istiyorsun; ne için gem vuruyorsun isteğine, niçin istemeyi öğrenmiyorsun?.." - Hür Yumer
* : Hür YUMER(İstanbul doğumlu yazar (1955-1994).)


(* defter arşivinden*)


ATEŞİ BÖLEN GECE..// Semiha Kavak



Hilal Karahan 5.Şiir kitabı ‘Ateşi Bölen Gece’ ile okurları dizelerin hızla akıp geçtiği ve bildik gece tanımlarının dışında başka bir geceye sürüklüyor. Dokuz bölümden oluşan şiirlerin büyük çoğunluğu gece metaforuyla içli dışlı bir insan profili çizerken; şair hayatın renklerini, kadının iç dünyasında girilmesi gezilmesi güç labirentleri, yerli yerinde ve dozu iyi ayarlanmış erotizmi ışığı kendine çeken pigmentler gibi sözcüklere emdirmeyi başarmış.

“Gece,
ruhu okur
rahmin ahşap rahlesinde…”

İnsan dedik. Çünkü henüz şiirleri okumaya başlamadan önce; kitabın kapak görselindeki ağaç motifi bile bize Türk mitolojisini, yani Tanrı’nın yarattığı dokuz ayrı insanı, o insanlardan önce yaratılan ve dallarının gölgesine sığınılan ağacı hatırlatmaya yetti de arttı bile. Zaten insan gövdesi de iyi ve verimli bir ağacın tohumu gibidir.
Kitaptan alıntıladığımız şu dizeler bu konuda okurların belleğinde bir işaret fişeği yakabilir:

“iğde dalı koklamış olmasa
okşar mı toprak
topuklarını tohumun”

Kitabın ilk dört bölümüne Leylî’rikler, Gece Ayetleri, Aritmi Şiirleri, Ay Valsi başlığını veren ve asıl mesleği hekimlik olan şairin “Aritmi Şiirleri” adını verdiği üçüncü bölümde “fibrilasyon”, “taşikardi”, “asistoli”, “arrest” gibi tıbbi terimleri şiirlere başlık olarak seçmesini tıpkı ayın evreleri, kalbe dair evrelerin birbirini takip eden döngüsü gibi düşünebiliriz.
Ateşi Bölen Gece’de gövdesindeki tohumu bilgece yeşerten, aşkla ve sevgiyle besleyen, kalbinde, bensizliğin sınırında sevgiliden başka kimseye yer olmayan fakat gerektiğinde kendini feda edebilen bir kadın görülüyor ki bu yargıya; “Kün ayna, kuyruğunu yutan şahmeran” dizesinden vardığımızı belirtelim
Bilindiği üzere yılan hekimliğin simgesi olarak da kullanılmakla beraber daha çok hayat, sonsuzluğun sembolüdür. Bir başka yönüyle dişiliği, üremeyi çağrıştırır. Şahmeransa fantastik bir hikâye imgesidir. Bilgeliği ve gücü temsil eder. Bu dize kurgusunda şairin “ayna” imgesiyle mistizmi içselleştirdiğini söyleyebiliriz.
Suzidil, Kum Ağıtı, Kadim Kavil, Ereğli Şiirleri, Susuz Vazo kitabın diğer bölümleri. Kısa, sözü azaltırken şiiri çoğaltan kurgu ve lirik bir üslûbu tercih ederek yazan şairin “Ereğli Şiirleri” ve “Susuz Vazo” bölümündeki “Ortadoğu” başlıklı şiirinin toplumcu diliyle kitapta istisnayı bozduğunu belirtmeden geçmek olmaz. Bunu şairin yaşamını sürdürdüğü, bir başka ifadeyle doyduğu toprağa ve coğrafyaya bir vefası olarak algılamak da olası.
Günümüzde şiire ve şiir kitaplarına çok fazla rağbet gösterilmediği söylenir. Peki, okur şiirden ne bekler? Şiirle niçin ilgilenir? Biz bu soruların yanıtının okunan şiir metinlerinden alınan hazla doğru orantılı olduğu kanısındayız. Ve elbette şiiri haz alarak okumanın; biraz da okurun kişiliği, şiirle ne kadar ilgili olduğu, dünya algısı, psikolojik durumu vs. gibi unsurlarla ilintili olduğunu unutmamak gerek.
Şiiri anlamak mı, yoksa onu ruhumuzun derinliklerinde hissetmek mi önemlidir? “Tamamıyla anlayamadığımız şey; işte şiir budur” der Dezsö Kosztolanyi.

Şairin “Ağzınızla susturun kalbimi/eğer susturacaksanız” dizelerinde sevgilinin dudaklarıyla geceye mühürlenmek isteyen kadını,
“Anladık: Her aşk kalandır önceki hüzünden; Kül hep daha güçlüdür yüzünüzden” deyişinde küllerinden anka gibi doğmanın güzelliğini,

“Ey kalbimdeki sapsız bıçak!/Ağırlığın yaşamaksa/sıcaklığın aşk” diziliminde ateşin içinde su verilmiş çeliğin cevherini,

“Kuşlar konar bakışlarınızda/çiçek açmış dallara” söyleminde cemre sıcaklığında bir gülüşü,

“Zaman geçse ne olur geçmese/acı kalır yalnızın emzirdiği aşktan” siteminde güçlü duruşu,

"Sessizlik ne kadar güvenlidir/içi içine sığmazken denizin" derken köpük köpük yükselen dalgaların hükümranlığını,

“Herkes yenilgisini taşır aşka/yalan hoşlanır anlatmaktan eskiyen geceleri” ifadesinde giderek eskilleşen bir aşkın utkusunu hissettim ve “Ateşi Bölen Gece”yi okudukça kitabın içine gizlenmiş ışıklı yoldan şiirle geçtim. O anda duyumsadığım hazzı, belleğimde kalan şiirin tadını şairin şu dizeleriyle taçlandırmak isterim:


“Ardınızdan sürüklenen kalbimdi
Bütün bir gece…”


Semiha Kavak


Susarsan..// Sufi.



Ayna

"Yüreğini hasrete vurma" dedim,
  keza aynaya,
  -vurdun!
  şimdi ayna görüntüsü  öylesine kırık, dağınık ki
  hiç bir gölün
  taşa gereksinimi yok.
  hiç bir kapının
  gökyüzüne! yüzüme!

 * * *

 Susarsan

Bitmemiş bir cümle,
bir öykü
olmayan gölgene  işaret taşı olsun.
ey yüreğime akik düş, düşüş
susaran, hüzün
konuşursan  "sen" olursun!
unut gövdemi
bırak dünyanın bu köşesine de rüzgar uğrasın.

Sufi.




Su Saati..// J.L. BORGES. / Çev. Doruk Satenay



Su Saati

J.L. Borges
Çev.  Doruk Satenay

( borges defteri  ve okurları için..-D.S)



Su saatinin son damlası bal olarak akacak.
Göreceğiz, nasıl parladığını, nasıl kaydığını: karanlıklarda.
Ama tamamlanmış bir mutluluğu da barındıracak
Herhangi bir kimsenin veya herhangi bir şeyin
Adem’in çamuruna  sunduğu hediye gibi.
Karşılıklı bir aşk ve senin kokun
Evreni anlamak için bitmemiş ama  en kolay iş!

Virgil’in şiiri keşf ettiği an,
Susuzluk ve açlık,
Havada asılı zerreler,
Ve aradığımız kitabı okşamak gibi.

Umarsızlık kafeslerinde gizlenir
Çatışma kılıcının şehveti
Ve o deniz ki Britanya sınırlarını belirler
Sessizlik sonrası  kurtuluş duygusunu hissetmek
ve kararlaştırılanları duymak,
unutulmuş değerli anıları, yorgunluğu.

ve bizi ayıran
uyku anı.

BORGES



Hiç Kimse Söyleyemeyecek: Bunlar Ölmüş! /Esteban Claude/ Çev. Sufi.



Gece, geri gelmeyecek,
Yol alabiliriz!
Sen ve Ben!

Yollardan uzak,
 Vardığımız her yaprağa:
"teşekkürler" der, şarkılar söyleriz.

Öylesine çıplak olur
Öylesine titreriz ki, kimse bizi tanıyamaz, aydınlığın elbisesinde.

Hiç kimse bunlar ölmüş diyemez!
nice acılardan sonra.

Çünkü dik duracağız, yere düşenlerin arasında.

Ve hiçbir şeyimiz yok
ama her şeyimizi bağışlıyoruz.

Şiir: Esteban Claude
Türkçe Çev. Sufi.
*(defter arşivinden)*



Döngüler..// Ulus Fatih



DÖNGÜLER
Kameriyelerin orada oturuyor, reomür deneyini sürdürüyorduk.
Mobius merdivenlerinden doğru biri geldi.
Higgs bozonu nedir diye soruyordu!..
O an ‘Tanrı parçacığı’ karıştı söze;
Aradığınız benim.

Zaman geçiyordu,
E kitaplar, çipler ve geçip gitmiş anılar sıraya giriyordu.
Geleceği anımsıyorum diyor ve ay ışığında ölüler altarı kirletiyordu.
Sonraları E kitapları bile alan kalmadı, agoralar kapandı.

Çipler belleğimizde her tümseli var kılıyor.
Ve firmalar, tekiller, laklar var olmayan şeyi satabiliyor.
İguanalar, selentere, bukalemun, kertenkele
Depolar, hangarlar, antrepolar, silolar
Faunus’un planeti, ahırlar, kometlerle, zombiler.
Ufolar, elipsoidler, lusiferler
Seralarda yokluğu var kılabiliyor
Varlığı-yokluğa benzetebiliyor.

Çipler belleğimizde yer değiştirirken
Bilgi ve bulgularımız, okyanuslarda yüzüyor

Anlamsızlaşıyoruz, anlamsızlaşıyoruz,
Anlamsızlaşıyor tin ve tün!..

Şeyler,
Kadmiyum sülfit
Bir kaç gün sonraki dün,

Pikselin çözünürlüğü
Konfigürasyon rölativite
Kalifikasyon pandatiflik
Pikaresk, pitoresk palyatiflik.
Serotonin
Norepinefrin
Plasebo etkisi.

Bulutlardan iniyor Macellan yelkenlisi
Apaz seyri, Kordofanlı zenci, Uluç Ali

Kelam okulu!
Ulular ulusu Mutezile
Tenzile, Sekine Hatun, Aişe
Küvözde büyüyen Ksantippe, kuaför Cassiope

Arka sokakta yaşayan ankormanın lobu alkaliye dönmüş.

Ve petri kabındaki hücreler
Ölümsüz virüs
Koriyonik villus!..

Oh tanrımız geliyor,
Bunca parsek boşuna konuşmuşuz!
...
Gauss!..

Ulus Fatih


ADA VE DENİZ../ Aylin Güven



Üç yanı puştluk
bir yanı deniz çevrili
bir adayım ben!


Mıhlanmışım okyanusun orta yerine
saati yok nöbetlerimin
adı yok hastalığımın
eşi yok yüreğimin

Yüzüm dönük deniz tarafına / gözlerim deniz büyütüyor

Okyanus taşımaz bunca puştluğu

Deniz sevmez pisliği

Bu yürek yüreğimse
alışmadı ölmeye öldürmeye


Ama adına ada dediğin / çevriliyse dört tarafı denizle

Ölecek puştluklar!


Aylin GÜVEN - Londra


BELKİ BİR GÜN ÖYKÜSÜ…// Melek Ekim Yıldız




" Bir deriyi ötekinin ardından kaldırdı.."
   Bana yaptığı buydu. Bi de...


Kırmızı deniz, denize benziyordu uçsuz bucaksız- , göründüğünde yaklaşmakta olduğunuzu anlıyorsun. Başını çevirip ona baksan soracaksın, yapmıyorsun. Cevap vermeyeceğini bilmekten daha engelleyici olan, gözlerinde göreceğin hınzırlığın zamanı geldiğinde karşı koymanı zorlaştıracağını biliyor olman. Bunca kırmızı ne olabilir diye düşünüyorsun. Niye bunu düşündüğünü düşünüyorsun sonra, ne olabilirdi ki, gelincik elbette. Bunun böyle olacağını çok önce söylememiş miydi? İnanmış mıydım ona diye soruyorsun belleğine. İnanmamış mıydım yoksa “ Bi de benim sesim güzeldir okurken” dediğinde? Ah, o “ bi de” ler…



Mayıs güneşi yavaş yavaş çekilirken günün yüzünden, birazdan bastıracak serinliğin bunca yürümenin verdiği ezayı alıp götüreceğini sanıyorsun. Sanına gülüyorsun sonra berikine belli etmeden. Belki de asıl eza, henüz başlamadı. Yanı başında savrulan eteklere bakıyorsun göz ucuyla, o kararlı yürüyüşe. Düşünün peşine düşüp, seni de yanında sürüklemiş ayakların attığı her adımın ikinizi birden sürüklediği bilinmeze. Yanında yürüyenin adımlarının yavaşladığını fark edip duruyor, dönüp bakıyorsun. Omzuna çapraz astığı çantasına eğilmiş başını, aradığını bulmaya odaklanmış ellerinin telaşını izliyorsun. Bundan ilk söz ettiğinde, bu günün geleceğine duyduğu inancı hatırlıyorsun ve o inanmışlığın seni nasıl güldürdüğünü. Ama buradasınız işte. Karşınızda uzanan kırmızı deniz, işte çantasından çıkarmayı sonunda başardığı koyu renk fular ve arasından yürüdüğünüz otların onun eteklerinde bıraktığı dikenli çiçekler. Fuları ,az sonra, senin başına ne işler açacağını bilemediğin o fuları, çantasından çıkarmayı başardığında, kafasını kaldırıp yürümeye devam etmeni işaret ediyor eliyle. Ağzına yerleşmiş o kıvrımın söylediklerini görmek istemediğin için dönüp devam ediyorsun. Az kaldı, neredeyse geldik, diye mırıldandığını işitiyorsun arkandan. Sesindeki heyecan sana bulaşacak gibi, biriniz sakin kalmalı oysa. Sükûnetini koruyan olabilmek için adımlarını hızlandırıp uzaklaşmaya çalışıyorsun. Uzak durmak için geç, hem de çok geç kalınmış olduğunu ise itiraf etmek zor geliyor o anda sana. Kırmızı deniz yaklaştıkça, insan denen varlığı her sabah yatağından kaldırıp devam etmeye zorlayan o “ belki bir gün…”lerden birini yaşamak üzere olduğunun farkındalığıyla içinin titrediğini hissedip, şaşırıyorsun. Birimiz sakinliğini korumalı, diye hatırlatıyorsun kendine ya kolay değil artık o kadar bu, biliyorsun. Bu güne meyilliydin, beklemediğin ise olabilirliğiydi. Şimdi gerçekleşmekte olanın düşünü kuranın yalnızca seni buraya sürükleyen olduğuna inanmak kolay gelmişti. Umuttan kaçınmak, düş kırıklığının aşısıdır diye bellemişliğinden.


Kırmızı denizin, rüzgârla sallanan gelinciklerin, önünüzde uzanışıyla ikinizin de soluğu kesiliyor. İnsan gözünün zihnine yolladığı en güzel görüntülerinden birine baktığını biliyorsun. Alışmış bir gözün güzelliği yitirmeye meylinin gelip seni bulacağından ürkerek bakıyorsun gelincik tarlasına. Beriki yanına sokulup, burası diyor. Dönüp bakıyorsun, gözlerini gelinciklerden ayırıp sana bakmasını bekliyorsun. Dakikalar geçiyor, beklediğin olmuyor. Gözün elinde tuttuğu fulara takılıyor, kumaşın karanlığına gömülmüş minik yaprakları fark ediyorsun. Bakışlarının değdiği her ayrıntının belleğine kazınması kendiliğinden. Gelecekte “bu gün”ü, “o gün” kılacak hiçbir ayrıntıyı kaybetmeye tahammülü yok zihninin. Yanındaki hareketleniyor nihayet, tarlanın kenarından bakışlarını gelinciklerden ayırmadan bir yer, bu günü mümkün kılacak o yeri arayarak yürüyor. Peşinden gidiyorsun. Nihayet durduğunuzda, gelincik tarlasının içinde olduğunuz hissini dışındayken veren bir ağacın altındasınız. Yaşlı ve yalnız bir zeytin ağacı olduğunu fark ediyorsun. Gülüş kendiliğinden geliyor. Dönüp baktığında elindeki fuların sana uzanmış olduğunu görüyorsun. İstersen ben yapabilirim, diyor başını sallayarak reddediyorsun. Ağacın altına oturup sırtını yaşlı gövdesine yaslıyorsun. Elinde tuttuğun fuları gözlerine bağlamadan az önce ona bakıyorsun ve gözlerinde gördüğün sevinci başlatan o konuşmayı hatırlıyorsun, demişti ki;


“ Bi de, benim sesim güzeldir okurken…”


“ Bi de sesi güzelmiş, okurken..Bana da oku da duyayım güzel sesini.”


“ Belki bir gün, gözlerini bağlayıp en sevdiğim öyküleri okurum sana ya da bu mümkün olmazsa bunun öyküsünü yazarım.”


Anımsayış gülümsetiyor seni ilkin, sonra şu anda olmakta olanın hangisi olduğunu bilemediğini fark ediyorsun.


Melek Ekim Yıldız







Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***