YAZ MAĞRURU
Dağdan gelen esinti yüzünü yalayınca gözlerini açtı.
Neredeyim? Acı durdurdu doğrulmaya davranışını. Karanlık. Demek ki gece.
Hâlâ. Gözleri karanlığa alıştıkça belirginleşen nesnelere baktı. Acı ve karanlık.
Demek ki gerçekmiş. Yanında yatmakta olanın kıpırdanışı ile başını çevirdi.
Yastığa dağılmış saçları tanıdı; tebessüm yerleşti yüzüne. Anımsadı:Küçüğüm.
Önceki gün gelmişlerdi. Yol boyunca elini bırakmamıştı.
Ta ki verandaya adım atana dek. Orada güvende olduklarına inanmış olacak ki elini
bırakıp ağaçlara koşmuştu. Ev bir gün önceden hazırlanmış; temizlik ve alışveriş
yapılmış, mobilyaların üzeri açılmıştı. Kim, ne zaman düzenledi tüm bunları?
Annesi, belki de kız kardeşi. Eve girmişler, limon ağaçlarının kokusu içeri
girsin diye pencereleri açmışlardı. Küçüğün uzanması için ısrarını kıracak
durumda değildi. Verandayı yıkamak gerektiğini düşünürken uyuya kalmıştı.
Gözünü açtığında annesi ve kardeşi karşısındaydı.
"Gelmeyin'ler", "İyiyim’ler" işe yaramamıştı. Annesinin dolu gözlerine verecek tek
karşılık, tebessümdü. Gülüşün ağlayışı getirişi ilk değil, diye düşünmüştü.
Kardeşi öfkesini saklayabilmek için dişlerini sıkıyordu. Küçük neşelenmişti. Verandayı
çevreleyen ağaçların değişimini anlamaya çalışırken anneannesinin elini
tutuyordu bu kez. Kardeşi yanına ilişmiş, beceriksizce saçlarına dokunuyordu.
Gözü yüzündeki tebessüme takılınca, neden güldüğünü sordu. Cevaba mecali
yoktu, gözleri kendiliğinden kapandı.
Başını yastığa bıraktı. Yüzünü küçükten yana dönme isteğiyle kıpırdandı.
Zor bir dönüş oldu. Yapabildiği kadar geriye attı kafasını. Açık pencereden
görülen dağların siluetine baktı. Yıldızlar uzansa tutulabilir hissi vererek
parlıyor ve denizin kokusu doluyordu geceye. Korkmuyorum, diye düşündü. Evet, korkmuştu
o vakit. Artık değil, diye fısıldadı. Direne direne korkmamayı öğrenmiş
insanların kendisine de bulaşmış cesaretlerini düşünüp gülümsedi yine. Küçük,
koynuna sokuldu bu sırada. Yeni yıkanmış saç kokusu deniz kokusunu bastırarak
doldu burnuna. Alt katta ışık yandı o sırada.
buzdolabının açılıp kapanmasıyla çıkan gürültüyü soluğunu tutarak
dinledi. Hangisi acaba?
Akşamüstü gelmişlerdi. Kardeşinin köydeki
marketlerden birinden aldığı salıncak kanepeyi, begonvilin sardığı çardağın altına
yerleştirmeyi isteyen annesini iknaya çalışırken yorgun düşmüş tu. Mandalina ağacının
altını istiyordu ısrarla. Başka zaman olsa dediğinde diretecek annesi,
yüzündeki tebessüme yenilmişti. Güneş çekilince yerleşmişti yerine. Uyur uyanık
dakikalar geçerken, kendilerini görmeden seslerini duydu. Belleği tanıdık
seslerin adlandırılmasına yanaşmıyordu. İçinde yükselen paniği durdurmaya çabaladı.
Birileri geliyor, diye seslenmek istedi içeriye, sesi çıkmadı. Gelenler görüş
alanına girdiklerinde kalbi hızla çarpmayı sürdürüyordu. Zihnin sakinle mesajı
kalbine ulaşmıyor, anlamsız korku soluğunu kesiyordu.
Annesi ve kardeşi, sesleri duyup, verandaya çıkana
dek, büyük teyzesi koşup boynuna atılmıştı bile. Sonra ortanca ve ardından
küçük teyze. . Büyük teyze eteğinin altından görünen bacaklarına bakıp, elleri kırılsın
demişti. Öyle deme teyze, diye itiraz ederken tebessüm ediyordu. Sarıldılar, okşadılar,
ağlaştılar. Tüm bunlar olurken gülümsemeye devam etti. İlenmeler arasında gelen sitemlere göğüs
gerdi. Küçüğün şaşkın, kardeşinin alaylı
bakışlarına göz kırparak karşılık verdi. Her biri diğerinden güzel kadınlarla
çevrelenişiyle güvenlik hissi artıyordu.
Yaz mevsiminin ötücü böceklerinin sesini dinleyerek yatmayı
sürdürdü. Sabaha ne kaldı, düşüncesi giderek uzaklaşan uykuya meydan okuma
gibiydi. Az sonra sabah ezanını işitti. Namaza kalkan büyük teyzenin gürültü
yapmamaya çalışan devinimlerini dinlerken uyku aniden bastırdı.
Verandaya kurulmuş kahvaltı masasını gördüğünde
çocukluğunun kahvaltılarının anısı Işıldadı içinde. Gel kuzumlar, Günaydın dokunuşları
arasında yerleşti yanlarına. Birazdan rüyalarını anlatmaya başlarlar diye düşünüp
gülümsedi. Bunu öyküsünü yazdığını söylese ne yaparlardı acaba? Çayı
dolduruldu, tabağı hazırlandı oysa şefkat çoktan duyurmuştu onu. Son günlerin
gündemini dışarıda bırakmaya özenli bir sohbet başladı. Onları izlerken yüzünde genişleyen
gülümsemeyi tuhaf bulduklarını biliyor ama kendisine engel olamıyordu. İtirazlara
rağmen çayını tazelemek için kalkıp mutfağa geçti. Verandaya bakan mutfak
penceresinden izledi onları bir süre. Demliği
eline aldığı sırada , ortanca teyzesinin, neden durmadan gülümsüyor, diye sorduğunu
işitti. Açıklamasız sessizliğin sıkıntısı kapladı masayı. Elinde demlik
bekledi. Sorunun cevabını verdiği tek kişinin, kardeşinin, konuştuğunu duydu
sonra. Çünkü, diyordu. Mağdur değil mağrur o. Masayı kaplayan sessizlik anlamanın
rengine bürünürken demin üstüne suyu ekledi. Nihayet, dun gece bir rüya gördüm
diye söze başlayan küçük teyzenin sesine hayırdır inşallah'lar eklenince acıyı
duymaz oldu. Elinde bardağı verandaya çıkmak üzereyken büyük teyzenin, Allahım
kötülüğe direnecek gücü verir herkese, dediğini işittiğinde yüzündeki tebessüm
büyüdü. Masaya geçip oturdu. Küçük teyzesine dönüp, ee ne gördün rüyanda diye
sordu.teyze ağzını açamadan annesi atıldı: binlerce insan görmüş, dedi.
Yüzlerinde kocaman bir gülümseyiş varmış. .
Melek Ekim Yıldız