Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



1+1 Haiku // Enis En




1+1 Haiku //  Enis En
 
I. 

Uçuşun
Kanatla bir ilgisi yok,
Sadece yürek ister!..


II.

Gece veya gündüzün ansızın bitişi,
Gölgesiz bir çığlık gibi,
Sıkı sıkya sarılmanın korkusu, gitmenin tedirginliği.

Enis En


Zavallı Peter // Shel Silverstein




Zavallı  Peter Weel, sadece üç sözcük biliyordu
Selam. Nasılsınız? Allaha ısmarladık!
Bir gün Peter birilerine kızdı
Yığınla kitap ve sözlük okudu
Nihayet: “Cehenneme kadar yolunuz var”(cümlesini) öğrendi.
Elbisesini giydi ve gitti karşısına dikildi:
“Selam, nasılsınız? Cehenneme gidiniz. Allaha ısmarladık” dedi.
Her şey yolunda gidiyordu
Ta ki bir gün Peter aşık oldu
Bir yığın sözlük okudu ki “Sizi Seviyorum” diyebilsin,
Elbisesini giydi, saçlarını taradı, kokular sürdü, bir demet çiçek aldı
Gitti karşısına dikildi ve
“ Selam, nasılsınız? Sizi seviyorum.
 Cehenneme kadar yolunuz var.Allaha ısmarladık”, dedi,
 çiçeği aldı, hızla uzaklaştı oradan.
Dönüp arkasına bile bakmadı
Bütün sözcüklerini söylediği için
Zavvalı Peter çok sevinçliydi.

Şiir: Shel Silverstein- Amerikalı Şair –Besteci (1933-1999)

Çev. Poetic Mind
Shel’in en güzel şarkılarından bir tanesi “26 Second Song”dır.
Shel Silverstein, “Hairy Jazz” akımının en iyisi saylıyordu./ defter


Delphine Burtin // Disparition (Art Works)
















"Ey yabancı! Uyan!.." / Borges Defteri



Hanns Eisier, Buharin’i eski Sovyetler topraklarının kuytu bir hapishanesinde ziyaret ettikten sonra dostu Bertolt Brecht’e şunu yazar: “ Buharin’i dehşet içinde gördüm. Partiye Karşı içinde bulunduğu ihanetten dolayı korku olanca şiddetiyle yüzüne vurmuştu.” Hanns Eiser’in bu sözleri ideolojik buruşukluğun ve bir “insanın” ruh haritasından nasıl saptığına dair ilginç  bir tarihi örnektir, yanlışı yazan ve yanlışı kavrayan Buharin olamazdı elbet, ideolojik çarpıklık Eisier’in sözlerinde yatıyordu. Ağır işkencelere maruz kalan ve zihninde ölüm cezası kuşunun uçtuğu bir insanın yüzünden yansıyan şey o  korkunç durumdan başka ne olabilirdi ki? Dehşete düştüğü şey “ihanet” konusu değildi, onu bekleyen büyük ceza idi.  Günümüz dünyasından yansıyan görseller H.Eisier’in “dehşet-vahşet” terimlerinin anlam katmanını tam, eksiksiz dolduruyor. Cehennem burasıdır! Öteye gitmeye gerek yok. Ateşimizi tutuşturacak çakmak taşlarımızı hepimiz ceplerimizde taşıyoruz. Eddie Adams’ın Vietnam savaşı sırasında çektiği o dört karelik fotoğraf hepimizin görsel hafızasında yer edinmiştir, esir alınan bir Vietnamlı direnişçinin kafasına sıkılan kurşun. Son karede yaşam izini göremeyiz, cansız bir beden bize, biz o kadraja odaklanarak donar kalırız. Ortada bir çıplak ruh var sadece. Barths haklıydı: “ Fotoğraf bir noktadan sonra vahşetin kendisini yaratabilir”. Burada işaretlerden söz etmek abestir. Fotoğraf sanatı her zaman gerçeğin bir kısmını kendi bünyesinde taşır. Tarihten küçük bir parça sadece. Oysa tarih dediğimiz "bilim arenası" aynı anda yok olan nice yeteneklerle (genius) doludur. Hazzın uçuşu, yok oluşu, ya da yaşamın kendisi.Uzun zamandan beri içinde bulunduğumuz coğrafi bölgeyi saran kan bulutlarından yansıtılan görsellerin tininden uzaklaşan ne peki? Gördüklerimizin aslında hiçbir yoruma ihtiyacı yoktur. Ölümün çırılçıplak büyük ayinidir. O denli gerçekçilik kokuyorlar ki bir yandan da inanmak istemiyor insanoğlu. Eddie Adams’ın çektiği o görüntülerden sonra yeryüzü yaşayan ölüler töreninden başka bir şey olamadı. Yaşamın maskara bir sevinç çığlığına sarılması da durumu asla kurtaramadı. Bitmez, meçhul bir çemberin varlığıdır zaman. Anlamsız gösteriler çağı. Küçücük Ezidi çocuğun zorunlu ve zoraki   sürgün yolculuğunda, çölün ortasında gözlerini güneşin ışınlarının kör ettiği ve bu dünyanın rezilliğine sadece 24 saat direnebilen o küçük ellerin görüntüsünden sonra da yaşanacak fazla bir şeyin olmadığı çok açık, bütün değerlerin Petro dolar pazarlarında satılığa çıktığı bölgemizde  şiddet ve mantık yitimi sınırılarını da  kendi çemberinde yok etmiş bulunuyor. Bir zaman Adorno ilginç bir söz söylemişti (onca acıdan sonra) : “Yapabileceğimiz tek şey, faciaya kurban gidenlerin anısına sessizliğe bürünmektir”, ama Ortadoğu’nun yeni misafirleri, lejyoner “karanlık” oluşumları ve yeni dönemin yeni kabusunu da iyi tanımak gerekir. Ortadoğu’da “devrim” yerine sorgusuz sualsiz  kitlesel katliamları gerçekleştirenlerin matrisini dizayn edenler şimdilerde kendi yarattıkları  renkli heyulalının üzerinden nihai hedefe doğru koşar adım gidiyorlar. Devrim kavramı yerine “terör”   urunu bölge topraklarına yerleştirmek basite alınacak bir planlama olamaz. Büyük bir politik yönetim ağı ve düşüncesi lazımdır. “Değişim mi istiyorsunuz? Öyle bir çıkış yaparız ki elinizdeki tüm diktatörleri halk kahramanı yaparız, öper başınıza taç edersiniz onları.” Mesajın özeti budur aslında. Doğrudur kimi  Amerikalı ve Avrupalı düşünürlerin: Jürgen Habermas, Naom  Chomsky ve Zizek ve diğerleri sadece bölgenin uğradığı 250.000 kişilik insan kaybının teorik sayısını yapmaktan öteye gidemediler. Ban Ki Moon’u ise hiç sormayın onun gözleri zaten yaratılışından çok küçük! Hakikati hiç göremez! Ve işte bize altın tepside sundukları “Postmodern” dönem! Hani gelenekçiydiniz? Hani “tekrar” kavramını kendi içinde çeviren dehlizleriniz vardı, şimdi her gün tekrarlanan katliamların da bir simülasyon modelini çıkarınız! Artık “siyaset” dehri düzlemi yerini  teneke trompet yoruma ve yorumculara bırakmış durumda, siyasette bir  zamanlar kurtuluş yaprağı denilen farklı renkler de vardı, şimdiki akli evvel yorum ehlinde (yorumsuzluk) o bile yok.  Bir dönemin Deniz Gezmiş’leri, George Habeş’leri, Che’leri, Ebu Ammar'ları, Aliya İzzetbegoviç'leri insanlık ideali, değerleri için çabalıyorlardı, çarpışıyorlardı, şimdilerde ve bugünkü dünyada tarih rüzgarları berehut yönünden esiyor, körfezin şımarık  postmodern  harem şeyhliklerinden tutun, benzer oluşmlara, tümü artık “Bahar”  esintisi yerine bir karanlık ve katiller sürüsüne embeded olmuş durumdalar. O caniler ki sözlerini de siyah renkte pazarlıyorlar. Utanç sözcüğü de anlamsız hale geldi.  Yıkım, soykırım, etnik temizlik bizim bölge insanı için “hakikat”, onlara ise bir görsel şölenden öte bir şey değil. CNN ve BBC elbet ki işini yapacak, onların görevi bölge “hakikatini” sadece alt üst ederek göstermektir. Bunun içindir ki Ahmad Saadawi gibi Roman yazarlarına  ve “Frankeştayın Bağdat’da”  adlı romanına( ki facianın kalbinden yazmıştır), güvenmekten başka seçenek kalmıyor elimizde, yoksa Kraliçe Elizabeth’in ve Sam’ın  sesi  ve “şimdi dünya haberleri” hep yalandı.  Bu gün dünya artık İla Repin’in yapıtından yansıyan renk ve kitle  coşkusunu da görmüyor(1905 devriminden bir sahne-defterde), gördüğü şey kesik kafalarla oynanan oyun ve Türkmen,Ezidi, Kürt, Süryani, Arap halklarına karşı  uygulanan kanlı kıyımların görüntüleridir. Walter Benjamin’i ve o unutulmaz çıkışını anmadan geçmek mümkün mü? Ne demişti? : “ Onların, gelecek otuz bin yıl için bile planları var!..


 “Bu cadde üzerinde
   Eğer başka birisi olsaydım
   Asla arkama dönüp bakmazdım
  Ve o yolcunun,  dönüp ötekiye
  söylediği sözü tekrarlar dururdum:
 “Ey yabancı! Uyan.” (Şiir: Mahmud Derviş, çev. B.D)

 Borges Defteri 
 
 İla Repin’in fırçasından: 1905 devrimi



Bekleyiş...// Maram Al Masri / Çev.Poetic Mind





Sanırım evraklarını unutmuşsun
Onları almak için  geri döndün
Veya
Tam evden çıktığın anda
Bir arkadaşın aradı ve telefonda  uzun uzun konuştu
Ya da
Başka bir Cafe’de beni bekliyorsun!

Şiir: Maram Al Masri

Çev. (Arapçadan) Poetic Mind


‘Android Zihin’ / I. Öncesi, Sonrası // Argos Ahıska




Android Zihin’

Başlıkta kullandığım iki sözcük  bana ait değil, Philip K.Dick'in buluşudur. "Bir seferinde şizofren birinin kendini -bütün ciddiyetiyle- şöyle ifade ettiğini duymuştum: "Başka insanlardan sinyaller alıyorum. Ama kendimi tekrar şarj etmeden kendi sinyallerimi gönderemiyorum. Bunun için de iğne...olmam gerekiyor."  - P.K.Dick (Android ve İnsan- 6:45)


I.


Kendi adıma konuşma hakkım olduğu için, konuşuyorum, benim de iğne olmam şart! Hiç şizofren olmaya da gerek yok(dilediğin an “divane" olursun ki bu durum bazen içinden çıkılmaz hallere devadır, Şizofren olmak o kadar kolay değil genetik faktörlerden tutun da başka bir yığın sebep-sonuç söz konusudur), cılız yaşam formları falan da tasım tarağım değil. Dünya öyle sanıyordu ki Auschwitz'den sonra bir şeyler yerli yerine oturur, ne büyük bir yanılgıymış meğer, 66 senedir, Atom çağından beri, ilkellik, topyekün "talep etmek", "sadece biz", "illa biz" kavramları dünyanın bir ucundan öteki ucuna halkların ruhunu, tenini yakıyor. Yalnızlaşıyoruz. Bir yalnızlık kol geziyor zihnimizde, bu yalnızlık hepimizin yalnızlığıdır, aramızda ne zafer çığlığına gereksinimi olan ne de Sufi’nin dediği gibi  "II mondo é poco" diyen ve haykıran  Kolomb gibi birileri var. Yaşadığımız dönemin trajedisi mi? Daralan mesafeler mi? Yeni kuramlara dayalı zorbalıklar mı? Kaç  zamandan beridir, şunun şurasında iki çift söz arasına sıkıştırdığımız bir "uyarı" vardı, bir lamba önce kendi çevresini aydınlatır, gücü yeterse avluyu, sokağı, bir koca kenti. Oyun çok ama çok büyük bir oyundur, güncelin sarhoşluğunda ve "ayran" serinliğinde içiriyorlar geleceğin kanlı oyununu. "Stratejik Serinlik"de diyebiliriz! Öyle görüntüler bilinçlice servis ediliyor ki, bunun arka planını okumak için biraz donanımlı, deneyimli olmak gerekiyor. Ülkemiz belirsiz ve dibi bucağı bilinmeyen kör, karanlık bölge dehlizlerine sürüklenmek isteniyor. Kim yutarsa, kimi tutarsa, bir kısmı onun elinde kalacak bu kanlı tezgahın. Dün dünyanın "Kıvırcık saçlı" (Kaddafi)dan kurtulduğunu bayram şöleninde duyuran günlük gazetelerimiz, bu gün benzeri karın-deşenlerin şiddetini hayretler içinde izliyorlar, sanki o "kıvırcık saçlı"dan sonra dünya süt liman olacaktı(Hillary Clinton’un Libya’nın başkentinde zafer işareti yaptıktan kısa süre sonra Libya’da görevli  Amerika  büyükelçisi  feci biçimde yerlerde sürüklenerek öldürüldü! Sermayenin kendi evlatlarını kurban vermekten  çekinmediği bilinen bir gerçeklilik ama bu görüntülerin ardındaki iflasa uğramış akıl -tarih katmanını da görebiliriz, Bütün olup bitenleri bir trast veya kast'a yüklemek de vahim hatadır), alt android zihinlerin yönlendirdiği toplum hafızası da o kadar olur. At izinin akıllı it(android) izlerine karıştığı bu dönemde, zihni berrak, ruhu arındırmış tutmanın zorluğu bir yana, hiç hesapta olmayan bir dalga çok şeyin önünü kesebilir. 

Sadece yaşam ağlarını değil, sanal ağları da kasıp kavuran şiddet görüntülerinin temelinde bambaşka eski “doktrinler” ,”savunma alanları” da  yatıyor. Bir yenilginin “geri dönüşümlü” tarih sayfalarıdır ayrıca, kültür kıyımına kültür kıyımıyla(kendi kodlarını taşısa bile), tarih kıyımına tarih hatta felsefenin inkarıyla yanıt veriliyor, bugüne kadar Ebu gureyb ve Guvantanama koridorlarından yanıklanan insanlik dışı vahşet seslerinin duvara çarparak geri dönüşüdür, şiddetin nasıl  büyük bir şiddet doğuracağını gösteren labratuvardır bölge, Felluce'de 10 gün içersinde (Irak işgalinden sonra)  370.000 sivili gözünü kırpmadan öldüren Black Waters canilerinin fırtınaya dönüşen cinayet-tecavüz rüzgarlardır, ne sanıyoruz? Onbinlerce insanın Batı'nın sıcak-rahat döşeğini, konforunu bırakarak 52 derecelik çöl sıcağına çıkması rutin bir yaşam denklemi mi? Yine defterimizden öğrendim(itiraf etmeyilim bilmiyordum) bu cenahın "Vahşet Yönetimi" adlı devasa bir kuramsal çalışmaları olduğunu, adım adım nasıl bir kule yapıldığını da, bu öyle bir kule ki orada hatta ve hatta Selaheddin Eyyubi'ye bile yer yok (Tikrit'de bulunan muazzam boyut ve çok eski, tarihi mimari yapıyı bile yerle bir ettiler! Evet, Selahhadin Eyyubi'nin ayak izleri bile itinayla siliniyor o eski topraklardan! (can dostumun verdiği bilgiye göre ünlü ve büyük  İslam felsefecisi Şahabeddin Sühreverdi'yi bile yaşatmamış öldürmüş anlı şanlı Eyyubi! Onun gibi büyük bir düşünrü("Işık Kuleleri" gibi soyut ve derin bir dil kullanarak tasavvufa kanat çırpan müthiş yapıtın yazarı) soluktan kesmiş, Alevi soykırımı da cabası! Resmi tarih bütün bu acı "hakikatleri" örtmüştür, başka bir seçeneği var mıydı?) işte bu gün güya o çizgide olanlar onun yapıtı tarihi ve görkemli kaleyi yerle bir ediyorlar.). Kesik kafaların yanından aynen şu mesaj veriliyor modern dünyaya: “kıyma makinası, geç kalmış modernlere ve de post modernlere verilecek tek yanıtımızdır”!( bir söyleşidebn alıntıdır aynen).  İşte bu zihinsel donanım  işe “son-bitiş noktasından”  başlıyor! “Ölümden”! “Kıyıma makinasından”!  Tenlerin parmparça edilişinden(yeni kendi varoluş kulesini yapmak için, adına da “tabeyin eltabeyin” diyorlar, yani tam teslimiyetçi izleyiciler!..)  Kimisine göre ise  barbar  ve akıncı ruhun dünyaya geri dönüşüdür. “Kötülüğün bayalığı” diyenler de var ünlü  şair  Adonis gibi! Bu öyle bir girdap ki, Zizek gibi bir düşünürü bile çıkmaza sürüklemiş durumda(bu konuyu defter içerisinden başka bir arkadaş kaleme alacak), en son konuyla ilgili kaleme aldığı yazıda öyle bir denklem kurdu ki, sanki bu yakada hiçbir akli selim düşünce akımı kalmadı, ya fundamentalist müslümansın ona göre ya da  şiddet karelerini uygulayan kesimdensin.  Aradaki tüm renkler onun için kayıptır, okunmaz, içinden çıkılmazdır ki aslında meselenin içinden çıkamayan kendisidir, çünkü bizler  hem o şiddeti doğruran  tarihi kökenlere hem de son 10-12 yılda kaleme alınan  ve bugünnleri açıklığa kavuşturan bütün yapıtlardan haberimiz vardı, ulaşabilme olanağından söz ediyorum. JM’nin dediği gibi: “İslam tarihi ve  felsefecilere ek olarak Ortaçağın en büyük tanıklarından birisi İbni Batuta’yı derinlemesine okumadan kimin nerede durduğunu açıklığa kavuşturmak çok zordur, bugünkü sert rüzgarın temelinde İbni Teyyeme düşüncesinin ağırılık kazandığı  savını da ciddiye almak gerekir. O İbni Teyyeme ki, İbni Batuta onu kavramak için yıllarını verdikten sonra “boş bir hoşseda” olarak tanımlar, kolay değil 300 ciltlik elyazma eserini okuduktan sonra bunu dile getirir…”(JM’nin mektubundan alıntıladım izniyle).

II.


Ezidi, Kakei, Yarsan?

Dünyanın bu adları ancak bir etnik temizlik girişimi, aracılığıyla duyması tuhaf değil mi? Onlar ki tarihin derinliğinden kültür  havzalarını karşıladılar. Şimdi yine tarihin en utanç verici etnik kıyımından geçiriliyorlar. 

devamı:III. (Girdabın Sırrı).

foto: (IRAK)/ Tikrit kentinde  yıkılan Selahaddin Eyyubi Kalesi-(artık yerinde "yeller esiyor")! De ki:  "Stratejik Serinlik!"



Argos Ahıska


Gerçek Yetersizdir...// Şafak Çubukçu





GERÇEK YETERSİZDİR

Bir başkasında kendini tanıdı
belki birazını,kalan iyi yanını
kadim sözün elveda'sına eşlik eden
o çıplak hoş geldin aptallığını.
Geniş avluda evren küçüldü
kediler insan oldu,insanlar kedi
sessizlik kaosun yerini alırken
us ,ansızın unuttu bildiklerini.
Ölüme ölülerde inanmazdı                            
inanmak ağlamaktı,ağlamazdı         
ama ölüm anımsatırsa bir ölüyü                        
hem kendine hem kedilere kızardı.            

BÜTÜN SAATLER YALANCIDIR

Düşe dalınan uyku
uykuya düşman uyanıklık
hiçliğin okşayan soluğunda
zamana sitemkar sonsuzluk
yelkovanı izleyen akrebin
yelin ezgisinde saklı hüznüne
güneşin küçümseyen bakışıyla
usulca gülümseyen muvakkit
bak sana bir daha söylüyorum
bütün saatler yalancıdır .

ÇİÇEK VE EVHARİSTİYA

Bir çiçeğe yakın olduğun zamanlar
yağmurun sesini işitemezsin
kaç kez bakar,dokunur yel usulca
o tözsel nazar boncuğuna nefesiyle.                                  
Bir insanda yaşanan nesnenin yazgısı
esrik gecelerde acıya tanık bir aynadır
ruhu dışarıda bırakan özgecil bir anın
kurtuluşa kurban edilmiş İsa’sıdır.
Ölü bir Tanrıya yakın olduğun zamanlar
bülbülü, güle küstüremezsin
kaç kez ölür,yeniden doğar ardından
o inatçı yadsımasıyla sevginin.
-Hadi ! kıralım öyleyse ekmeği ekmekle
 içelim soğuk kanını kadehin kadehle
ta ki tek bir canlı kalmayıp
Nesnenin-krallığı kuruluncaya dek. 





Şafak Çubukçu



Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***