Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



(Ak Zambaklar Ülkesi)'de huzur içinde uyu! / B.D



Ressam, Şair-Yazar Sami Baydar sonsuzluk yurduna kant çırptı... Ey saba rüzgarı "Çiçek Dünyalar"ın sessiz sokaklarına uğrarsan dosttan haberler getir...tüm renklerin başı sağolsun. Hüzünle.......// Borges Defteri

"Günlerce bir deniz kıyısında yürüdüm
bilmiyordum yüreğime bir gün
anımsanan insan gücü saklanacak.
Hiç belirtmeyecek bunu tanrı
zaman mutluluk verecek
yaşam iki dakika içinde
anlamadığım şeyleri yok edecek..."   
Sami Baydar 

Kitaplık dergisinin 74. sayısında (2004) onunla gerçekleştirilmiş  bir söyleşi var(Necmi Zeka'nın yaptığı), defter okurlarıyla paylaşıyoruz:


SAMİ BAYDAR - Rüyalarsa, dünyadan çıkış yolları




Celan’ın Adorno’ya yazdığı mektuptan: “Sayın Profesör! Kendimi çok yalnız hissediyorum, çok yalnızım-kendimle ve şiirlerimle (ikisi de aynı şey bence).” Van Gogh da, bir mektubunda, “İnsan sadece gördüklerini hatırlasa bile, gerçekten yalnız olmaz, asla tek başına kalmaz,” diyor.

Kendini, şiirlerini yalnız hissediyor musun? Sen ve şiirlerin aynı şey mi? Gördüklerinden hatırladıkların, “anılar partisi”, senin yalnız kalmamanı sağlayabiliyor mu?



26 Eylül 1962’de Merzifon’da doğdum. Nüfus kâğıdında doğum tarihim 2 Ocak 1963. Üç ay için bir yaş büyük olmasın demişler. Merzifon’da Cumhuriyet İlkokulu, Cumhuriyet Ortaokulu, Merzifon Lisesi’ni bitirdim. Büyükbabam ilkokula gittiğimiz gün müdüre “Fotoğraf gibi resmini çizer,” demişti. İrfan İlkokulu müdürü kaydetmemişti. “Yaşı küçük,” demişti. Cumhuriyet İlkokulu müdürü “Bir sene sınıfta kalırsa yaşı tutar,” demişti. İlkokula kaydetmişti. 1979’da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Geleneksel Türk Sanatları bölümüne girdim. Resim bölümüne geçmek için. 1979’da Cerrahpaşa Hastanesi’nde mide ameliyatı oldum. 1980’de ilk şiirlerim Beyaz dergisinde yayınlandı. 1983’te Devrim Erbil Atölyesi öğrencileri resim sergisine “İstemek ve Yapmak”, “Gözyaşı Vadisi” isimli iki resimle katılmıştım. Fransız Kültür Merkezi, Lions Kulübü, öğrenci işleri resim sergisine “İçli Çocuklar”, “Aile” isimli iki resimle katılmıştım. 1987’de Mimar Sinan Üniversitesi, Resim bölümü, Devrim Erbil Atölyesin’den mezun oldum. 1989’da Garanti Bankası Yonca Modern Sanat Galerisi’nde ilk resim sergimi açtım. 1999’da 6. Uluslararası İstanbul Bienali’nde desenlerim sergilendi. Küratör: Paolo Colombo. 2001’de Karşı Sanat Çalışmaları’nda resimlerim sergilendi. Küratör: Fulya Erdemci. “Pişmanlıklar”, “Hayaller”, “Değişen Gökler”. 2003’te Proje 4L’de resimlerim sergilendi. “Organize İhtilaf”, küratör: Fulya Erdemci.

Beyaz, Şiir Atı, Defter, Sombahar, Sokak, Ludingirra, Geniş Zamanlar, Kaşgar, Öküz, Eski’Z, Kitap-lık, Geceyazısı dergilerinde şiir ve öykülerim yayınlandı. Kitaplarım: (Öykü) Dünyadan Çıkış Yolları, Cumartesi Yayınları, 1990; Dünyada Anılara Bakıyorum, Yayınevi Yayınları, 1991. (Şiir) Dünya Efendileri, BFS yayınları, 1987; Yeşil Alev, Yayınevi Yayınları, 1991; Dünya Bana Aynısını Anlatacak, Korsan Yayınları, 1995; Çiçek Dünyalar, YKY, 1996; Varla Yok Arasında, Everest Yayınları, 2003.

Celan’ı 1983’te Raşit Çavaş vermişti: Bademlerden Say Beni. Sinan Hınçal’ın Beyaz dergisinde yayınlanan çevirilerini okudum. Kendim ve şiirlerim. “Cezayir” isimli şiirimi Ertan Yurdakoş’a ithaf etmiştim. Sonra ithafı kaldırdım. “Afrika”yı yazdım. İkisi de beni üzen şiirler. Ertan Yurdakoş’u 1980’de tanıdım. Ne tarlalar, ne işçiler gerçek. Cezayir’i öyle sandığım için.

“İşte tekrarlıyorlar tarlada hatıraların kapılarını işçiler o kadar çok adı var ki.”

Hatıraların kapılarının o kadar çok adı var ki tekrar tekrar söyleniyor. Beni etkileyen insanları anlatmıştım. Van Gogh haklıdır. İkisi de çok yalnız. Şiirler ve resimler. İnsan gerçekten yalnız.



“Düş, bize garip bir şekilde ruhumuzun hafifliğini, her nesnenin içine nüfuz etmeyi, her nesnenin içinde dönüşebilmeyi öğretir,” diyor Novalis.

Düş, düşlerin, sana neleri öğretiyor?



1982’de Beşiktaş’a taşındım. Ev sahibimin adı Hacı Mehmet Baş’tı. Apartmanın adı Melekbaş’tı. Dördüncü kattaydı evim. Türkali mahallesi. Tuzbaba Camisi ve Tuzbaba Hazretlerinin türbesi aynı caddedeydi. İki cami vardı aynı caddede. 1982’de Evliya Tuzbaba Hazretlerini rüyamda gördüm. “Büyükbaban camiye gelsin. Minareyi yıkarım.” dedi. Tuzbaba Hazretlerinin türbesine her gün bir fatiha okurdum. Beşiktaş’ta sekiz yıl Melekbaş apartmanında oturduk Büyükbabamla. Bir gün evden taşınmak istedim 1989’da. Evsahibim yanında kalan oğlunun dördüncü katta ayrı oturmasını istedi. Nur Akalın’ın bir arkadaşının boş odası varmış. Ev aramadım. Ufuk Ahıska’yla bir gün eşyalarımı topladık. Arnavutköy’deki evlerinin üst katındaki arkadaşlarının boş odasına eşyalarımı bıraktım. Tuzbaba Hazretlerini gördüm 1989’da rüyamda. Beni eski bir eve götürdü. Duvardan içeri girdik. Ev arıyordum. Ertesi gün Tuzbaba Hazretlerinin türbesine gittim. Bir adam türbenin karşısında, yanında bir evin kapısına kiralık yazılı bir kâğıt asıyordu. Evi kiraladım ve 1989’da eve taşındım. Tuzbaba Hazretlerinin camisi ve türbesi Beşiktaş’ta, İstanbul’da. Beşiktaş’ta dokuz yıl oturdum. Büyükbabam bana çocukluğumda dua öğretti. On dokuz yaşımdan beri dua okuyorum her gün. Uyumadan önce dua okuyup yatıyorum. Uykudan önce. Masaldan sonra. Dualar okuyup uyuyorum. Düşlerimiz bunları öğretir. Her masal bir rüya. Rüyalarsa, dünyadan çıkış yolları.



Rilke’nin Duino Elejileri’nden iki soru: “Hep bir beklentiyle dağınık, dalgın değil miydin, her şey sana bir sevgiliyi müjdeleyecekmiş gibi?” “Zamanı gelmedi mi, severek sevgiliden kendimizi kurtarmanın ve coşarak bunu aşmanın?”

Dalgın, dağınık yazar, çizerken, bir sevgiliden işaretler mi bekliyordun, bekliyorsun? Şiirlerin, öykülerin, severek, eski sevgililerden kurtulma çabaları mı?



Dalgınlık. Hep en çok sevdiğime şiirler ve öyküler yazdım. Emily Dickinson iki kere görmüş sevgilisini. Ben de üç ay gördüm. On sekiz yaşındadım. Noel hediyesi olarak Emily Dickinson’dan bir şiir çevirip hediye etmişti. Aradan yirmi dört yıl geçti.

Dalgınlık. Hep en çok sevdiğime. Dört yıldır görmedim. 1986’da arkadaş olduk. Şiirlerimi ona yazdım. Çiçek Dünyalar, Yeşil Alev ona yazdığım şiirler. 1990’da İstanbul’dan Merzifon’a geldim. Sevgilim İngiltere’deydi. Eski sevgiliden kurtulmak değil.



Klee günlüğünde, “İndirgeme! Doğadan daha fazla şey söylemek istiyoruz; büyük bir hata işliyoruz, doğadan daha fazla şey kullanarak, daha fazlasını söylemeyi istemekle,” diyor. Son şiirlerinde ve desenlerinde, sen de, arınma, azaltma, indirgemeye doğru mu gidiyorsun?



Neşet Günal Atölyesi’nde, desen devresinde not olarak onsekiz aldım. En yüksek not yirmiydi. Yağlıboyaya geçtim. Devrim Erbil Atölyesi’nde yağlıboya devresinde resimlerimi Murat Şahinler’den istedim. 1982’den 1987’ye dek yaptığım yağlıboya resimleri arkadaşlarıma vermiştim. Murat Şahinler ve Fuat Şahinler’den aldığım ve benim sakladığım yağlıboya resimlerle sınava çıktım. Diplomaya geçtim. Sekreterler diploma konumu yazıp vermemi istediler. Diploma resmimin adı önce, “Herşeyi Anlatmalısın Chagall’a”ydı. Diploma resmimi yaparken yanında bir resim daha yaptım. Adı, “Varla Yok Arasında”. Sınava resimlerden birini çıkarmak istiyordum. “Herşeyi Anlatmalısın Chagall’a” adını değiştirip “Adalara Bırakılan Kadınlar” yaptım. Diploma resmimin adı “Adalara Bırakılan Kadınlar”. Akademi’de atölye hocalarından çok korkuyordum. Akademiden arkadaşım Işıl Dirican benim resmimi diploma sınavına çıkardı. Ben korkuyordum. Devrim Erbil bitirdiğimi söyledi. Diplomam hazır değildi. Okuldan diplomayla değiştirilecek bir kâğıt aldım askerlik işleri için. Beşiktaş askerlik şubesine gittim. Okuldan aldığım kâğıdı noterden imzaladılar, mühürlediler. 1988-1989’da bir sene ertelediler. 1989’da tekrar bir sene ertelediler. 1990’da “askerliğe elverişli değildir” raporu aldım. Askerlik kâğıtlarımda yedeksubay adayı yazılı. Eğer hasta olmasaydım askerliğimi yapardım. Dünya dönüşüyle güzeldir. Resimlerim de böyle. İki nokta. Dikkatli bir resim. Dünya nedeni. Dünya dönüşüyle güzeldir.



Küçük kızlara mektup yazmayı çok seven Lewis Caroll, Amy Hughes’a yazdığı bir mektupta, evinde misafir ettiği üç kediyi anlatır: “... öyle dost, öyle yardımseverler ki! Biliyor musun, geçenlerde dolaşmaya çıktığımda, bütün kitaplarımı dolaptan indirmişler, yere serip açmışlar, hemen gelip okuyabileyim diye. Bütün kitapların 50. sayfasını açmışlar, çünkü o sayfanın en güzel, en yararlı sayfa olduğunu, o sayfadan okumaya başlamanın iyi olacağını düşünmüşler.”

Kuğu, geyik, sirk tayı, tavşan, kedi, kedi yavruları... Gerçek hayattaki ve masallardaki hayvanların dostluğu insanların dostluğundan ne kadar ve nasıl farklı?



Babamın babası Büyükbabam, onbeş yaşında Selanik’ten Merzifon’a gelmiş. Babası çiftçi. Annesi çocukken ölmüş. Hiç bilmiyor annesini. Üvey annesi. Merzifon’da bir dükkânı vardı. Yokuşbaşı caddesinde. Çarşıda. Tekir ilk kedim. Altı yaşındaydım. Eve gelenlerin üzerine Tekir’i atardım. Kedi düşmemek için pençeleriyle tutunmak isterdi. Misafirler ağlardı. Ben gülerdim. Tekir onaltı yaşımda öldü. 1991’de ikinci kedim, adı Tekir. 1995’te öldü. Üçüncü kedim, adı Tekir. Dokuz yaşında. Yirmisekiz tane yavrusu oldu. Kedim her zaman haklıdır, resmimdeki kedi Tekir değil. Bakmadan kedi resmi yapamıyorum. Kedilerin yüzünü unutmuştum. Kedi fotoğraflarına bakarak 1989’da bu resmi yaptım. Tekir’in 2002’de desenlerini çizdim. Dondurma yerken, paltolu. Tekir mutlu.



Mallarme’nin “dünya güzel bir kitaba varmak için yapılmıştır” iddiası... Szymborska da bir şiirinde, dünya kitabının gözden geçirilmiş, geliştirilmiş yeni baskısı üzerinde çalıştığını söyler. Dünya’nın 1. bölümü “hayvanların ve bitkilerin konuşmaları”, 2. bölümü “zaman”, 3. bölümü ise “acı çekme” başlıklarını taşır.

“Kesik kuş kafası bir dünya” hâlâ güzel bir kitaba varabilir mi? “Çiçek dünyalar” neye varacaktır? Bir dünya kitabının ana bölümlerine sen hangi başlıkları verirdin?



Dünya kitabını hiç duymadım. Kesik kuş kafası bir dünya. Cevap: “Dünya güzel mi bilmiyorum.” Dünya isimli bir kitap hazırladım. Roll yayınları bir öykü kitabımı istedi. Ben şiir kitabı gönderdim. Şiir kitabı yayınlanamadı. Kitabın bölümleri. I. Bölüm: Dünya güzel mi bilmiyorum. 2. Bölüm: Dünya dönüşüyle güzeldir. 3. Bölüm: Dünya. Kitabı yeniden hazırladım. Everest yayınlarından yayınlandı.



Ve güzel bir kitaba varmanın ya da varamamanın sonrası... Blanchot’ya göre: “[Edebiyat] dünyanın ötesinde değildir, ama dünyanın kendisi de değildir; şeylerin dünya varolmadan önceki mevcudiyetidir, dünya yokolduktan sonra, ısrarla devam edendir, her şey kaybolduktan sonra inatla kalandır, hiçbir şey varolmadığında fırlatılıp atılmış şeyler arasında kendini gösterendir.”

“Dünya/varla yok arasındaki” ise, “şiir mutlulukları”nın şansı, yararı, yarını?..



“Şiir Mutlulukları” kitabın ismi. “Varla Yok Arasında” resmin ismi. Kitabın ismi yanlışlıkla Varla Yok Arasında olmuş. 1987’de yaptığım bir resim. Bir de bu isimli şiir var kitapta.



Kafka’nın günlüğünden: “Geceyarısından sonra, neredeyse tamamen boş bir kahvehaneye girerken, bir tanıdık beni gördü ve ‘seni aramıza almamızı istemiyor musun?’ diye sordu. ‘Hayır istemiyorum’ dedim.”

Senin istemediklerin (ve istediklerin) neler?



Ortaköy’e gidiyordum. 1983’ten 1990 yılına dek. Murat Şahinler’in atölyesi Ortaköy’deydi. Çay içiyorduk. Akademi’de kantinde çay içiyorduk. Murat Şahinler’in atölyesinde Fuat Şahinler fotoğraflarımı çekmişti. Akasya Çay Bahçesi’ne giderdim. İlk 1981 Kasımı’nda gitmiştim.

Kahvede desen çiziyorum. Modelden çalışmak için. 1996-2002 yıllarında sekiz kez çalıştım. Garsonları ve “Çay İçen Asker” isimli desenleri yaparken. Çay tabağını tutarken yanlış çizmemek için. Çay ocağı resmi yapmadım. Küçük bir desen çizdim.



Şiirlerini, öykülerini, resimlerini sevenlere, bir mektup yazsan, sen ne sormak isterdin?



Bir şiirimi yazıyorum. Eski tarihli. Tarihi 1992. “Ak Zambaklar Ülkesi”

Orada, annesinin kucağında iki aylık bebek. Annesinin kalp atışlarıyla sakinleştiği ve huzuru bulduğu söyleniyor. Şimdi uyumuş. Küçük elleri, ayaklarıyla alıp yatak odamın kapısına çiziyorum. Biberonla süt emen küçük bir oğlan çocuğu. Ve “Ak Zambaklar Ülkesi” diye yazıyorum resmin altına. (Finlandiya, fakat hiçbir genel bilgiye sahip değilim.) Artık odanın kapısını hep kapalı tutuyorum ve salonda oturup bu resmi, kapalı kapıyı seyrediyorum. Geceleri uyumak için odanın kapısını açıp girdiğimde karanlığı hiç bozmadan, ışığı yakmadan yatağa yatıyorum. Bilinmedik, karanlık bir uykuyla dolu olmayan bir Ak Zambaklar Ülkesinde’yim artık.





Yalnızlığı Hissedecek..// Andrey Tarkovski / Çev. Poetic Mind



Andrey Arsenyeviç Tarkovski ve Şiir
(Андрей Арсеньевич Тарковский)

Yönettiği tüm filimlerde kendine özgü şiirsel dile ve insanın bilinmezliğine odaklanan Tarkovski'nin çok güçlü bir şiir dili olduğu ve yazdığı şiirlerin tamamı (eksiksiz biçimde) vefatından sonra toparlanarak yayınlandı, ileriki zaman diliminde muhtemelen  Tarkovski'nin şiirlerini kapsayan bir E-Kitap "Borges Defteri" tarafından yayınlanacak. / Poetic Mind (Sadece Şiir).


MUTLULUK

Bugün ruhum büyük bir umutla dolup taştı

Ne ad verilebilir ki ona

Yalın bir dille

Mutluluk!

Huzura yönelik bir umut,

Bu mümkündür.

Bugün, hastanedeki odamın penceresi ışığa boğulmuş durumda,
ve bu benim mutluluğuma yeterli sebeptir,

sebep, benim tanrımdır.

                 * * *

YALNIZLIĞI HİSSEDECEK


Bir genç caddenin kenarında bekliyor,

yoldan geçen arabalara durmaları için işaret ediyor

onu da almalarını istiyor

ama kimse durmuyor,

Hüzünlü bir yüzü var, saçları da güzel.

Bana Tiapa’yı anımsatıyor.

Sevgili Tiapa’m büyüyecek,
Ve bir gün
o da yalnızlığı
tadacak.

Şiirler: Andery Tarkovski
Rusça’dan çeviri: Poetic Mind







Haiku //Charles Bukowski



"Aynaya baktım,


Kendimden hoşlandım, ama aynada değil

Bu biçimde değilim"

Bukowski
Çev. Şirin Artin


PROXİMA..// Ulus Fatih



ROBOTİA

Burada, gerçekliğin en yalın söz olduğunu biliyorum.
Tinlerimizin protez olduğunu, yüreklerinse sönük.
Burada, ateş hortumlarıyla, yangın şeytanlarıyla, onları yıkıyorlar.
Ah, bilmemek değil, bilmek özgürlük!..

İşte kaplan postuyla geliyor yarıtanrılarımız diyorum.
Ve bilmiyorum gözlerim gerçekten kimin.
Diller başkasının, düşler başkasının…
Salt ayaklar mı benim.
Ve işte sabahları arya ile uyandıran Alyoşam.
Çılgın kardeşim!..

Burada, hidrojen ve titanyum siloları yeterli mi, soruyorum?..
Karbonier canlılar, robokoplar, abaküsler geldi mi?
Siborglar, simulakrlar, Merküroomlar var yukarda…
Soruyorum, buradaki ilk komşumuz Cindy, kül kedisi mi?..

Masalı şövalyeler akredite ediliyor burada
Köşeli levhalar hazırlanıyor durduraksız
Ovaryum yüzler, küremsi gözlerle!..
Bu gece, her şey yolunda mı acaba Mısraim’de?..

Rana, salt general mineral, ak metal yorgun.
Kanını görebiliyor musun totolojik karanlıkta!..
Paralel evrenler, karanlık maddeler, karanlık enerjilerle, haykırın işte!
Kurt deliğinden geçebiliyoruz artık!..

Yine de soruyor Isadoram, kıpkırmızı gözlerle!.
Bir zamanlar burada, bu gezegende,
Gerçekten yaşadı mı;
Afife Jale?..

 

PROXİMA

Berenice'deki provamızı bulamıyorlar.
Sonsuzluk artık somut, ölüm ise kavramsal.

Minerva'nın öngörüleri lineer mi?

Geçen gün Larissa'dan geldiler
Opossumlar, gardenyalar, kediler;
Bulut kentler, yapay güneş, deniz kolhozlarının
formülünü istediler.

Gökyüzü anıtlarla dolu, stratosfer kapalı, anayurtlar antrepo.

İşte Virgo, ulular ulusu, son sanrımız
Plantasyonlarda geziyor,
Sıfır ötesi bağımız.

Asal sorun; kara delik, ak delik, kurt deliği!

Platon; yazılı bilgiyi
Sokrates; bellekte tutmayı önermiş
iki ayaklılara...

Yazı sonsuz bir tembelliğe evrilirmiş.

Orada
Zamansız zamanlarda dişlerimizde elmiş.
Uydular uydusu Terazi'de, üç ellilermiş ilk parola!

(Formatörlerin geliştiği çağlarda, ışınlama istasyonlarında yığılmalar olurdu. Yaşam formasyonlarının alabildiğine değişeceğini düşünemezdik. Cinsiyetlerde azalmalar olacağına, çandırların çoğaldığını görüyorduk. Fiziksel özelliğimiz ise usa sığmaz boyutlarda, kimimiz kanatlıyız, kimimiz ayaklı, kimimiz de kulaklı!.. Öngörülerimizin tümü doğru çıktı. Yaşamın hiçbir tansık barındıramayacağını anlamış bulunuyoruz artık...)

Sonsuz yanılsamayı yine de çözemedik
Kesintilerle dolu uzaysıl periyodumuz.

Eksenel ve radyal optiklemelerle
Yoksanan medulla ve granürlerimiz
Sıvıcıl formaldehitleri bitirdi.

(Spica ve Regulus'ta ki yelkenlilerde pruvalar yenilenecek, Pallas ve
Vesta'da tarıma geçilecek, Ceres'teki popülasyonlar devredilecek.)

Galileo çevren dışındaysa da, Averroes sızlanıyor.

Urasil ve guanin, doğal fotonik yapılar
Hipopotam; şu bizim ırmak atları
Rejenerasyon ve dijitalizm, eğimsiz yaylar çiziyor.

Rezonanslar ve Grover algoritması saltık umar
Sirrah'tan atonal sesler geliyor
Bireyler birbirini siliyor; ufukta spinler atıyoruz.

Ve istersek ölüyoruz artık, dilersek yaşıyoruz!..
?..

ULUS FATİH


im...// Ömer Serdar



im


şiir nasıl yazılır
unuttuğumda bir anlam kazılırken
büyüdüm
toprak kurudukça sertti iklim


mimozalar nasıl bilinir
aklımı evrene hangi nedenle bırakabilir
im nasıl
tenime yağan bir yağmur mu bu


muhtemelen
parmaklarım şaşı
sen kör ve cahil
çünkü ben de doğduğum zamandan
bir başka zamana -aynen-
senin gibi
içimden güler
(d)im

unuttuğun bir anlamı
gömdüğüm kahkaha evrenine
ne yazarsan yaz
zehir de benim
tek kurşunla vuran da zembereği

nasıl yazılır sahi
ya ben kör
ya sen körcahil

im

Ömer Serdar





"Sabırlı ol ey çöl aslanı.."// Gustave Flaubert /çev.PM



FLAUBERT –MEKTUPLAR -1

“…
Sönüklük seni öldürecek galiba?.. Kızgınlıktan patlayacaksın. Kederden dolayı huzursuzsun, boğulacak gibisin. Sabırlı ol ey çöl aslanı. Uzun zamandan beri ben de aynı duygular içerisindeyim, boğulmak üzereyim.  Solunum yollarına kısa sürelerle nefes almayı öğret ki yükseklere tırmandığında ve fırtınada soluklanmak istediğinde genişlesin. Derinlemesine  düşün.  Çalış, çabala. Yazmaya gayret et. Kollarını sıva ve kendi mermer taşını parlat. Başını kaldıramayan bir işçi gibi çalış ki terler , çaba harcar ve sonunda gülümser.  Sıkıntılı zamanları denetime almanın tek yolu sadece sanat ve gönül bağladığın şeylere odaklanmaktan geçer.  Ben  kötü olan şeylere bağlandığımdan beri,  kendi hakikatimin karşısında boyun eğdim.  Gündelik yaşama sonsuzca veda ettim. Bundan sonra, tek istediğim şey kendi odamda  5-6 saatlik huzur zaman dilimi ve iki adet mum, kış geceleri için… Ayrılık sürecinde yazdığın öyküyü okumak istiyorum. Dört ya da Beş hafta süresince birlikte okuyacağımız öyküleri.  Dünyadan ve burjuvalardan uzak, dingin zaman dilimlerimizde.  Tutuklu ayılar gibi üç katlı deri altında uykuya dalacağız.  Ben hala o yazmak istediğim  Doğu Masalını düşünüyorum…”

Gustave Flaubert
ÇEV. Poetic Mind


Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***