"İyilere bakın! doğrulara bakın ! En çok kimden nefret ediyorlar? Değer
verdikleri şeylerin yazılı olduğu levhayı kırandan_kırıcıdan,...-ama bu
yaratıcıdır.. iyiler yaratamazlar: daima sonun başlangıcı onlar. Yeni levhalar
yeni değerler yazanları çarmıha gererler, geleceği kendilerine feda ederler. İyiler
sonun başlangıcı olmuşlardır hep.” ( Nietzsche-"Böyle Buyurdu Zerdüşt.")
Nietzsche'yi çok değerli
ve insanlığın felsefi kazanımı bulduğum ve her şeyden öte başucu yazarlarımdan
olduğu için, sebebini benim de çözemediğim bir "tutku"dan olsa gerek,
ona eleştirel bakmayı pek denemedim, ama ara sıra “Sevgili Friedrich Nietzsche
bu noktada senden ayrılıyoruz” gibi bir iç sesimi de çok duydum. İşte bu
saptamasında o iç seslerimden "birisi" haykırıyor sanki. Bana öyle
geliyor ki yukarıda aktardığım saptama biraz yetersiz kalıyor, bir insan hem
iyi, hem kötü, bazen yanlış, tersinden doğru olmalı. Anın öte yakasında bazen kendi vicdanını çarmıha
germeli, bilincini sekteye uğratan dip kuyunun üst katmanında o “bir başkası”
karşısında ve onun sentezinde mesela “sözde kötü” olabilmek ne büyük bir
mutluluk olur. Hor görünen vicdan-ten-insan bunu mutlaka yapmalıdır. Çünkü
sonuçta iyilik ve kötülüğü insanoğlu kendi kendine atfetmiştir. Onu hiçbir
zaman aramadı ve de durduk yerde de bulmadı, ne cehennemde ne de umut ettiği
cennetinden de çekip çıkarmadı, bir iç koruma, temelde koruma güdüsüyle tümünü ki
buna çevresindeki nesneler de dahildir sürekli sezdirmeden ilişkilerine, bakışına
yükledi durdu. Kendini yoktan yere yarattığı girdaplardan korumak için edindi o
kalkanı. “ Bu yüzden kendine “insan” diyor, yani “değer veren” varlık.
Tarih boyunca
ikonoplast'larla ikonoklast'ların her zaman ayrı ayrı kişiler olduğunu düşünmek,
doğrusu oldukça moral bozucu bir ayrıntıdır. İnsan kendi yarattığı bir şeyden
ayrılırken içinden bazı şeylerin kopup gittiğini hisseder, bir kurucu olduktan
sonra, aynı ölçüde bir çabayı, yine aynı konu üzerinden, bu kez yıkıcı olarak
harcayabilmek, psikolojik yıpranmayı ve parçalanmayı yaşamın en doğal parçası
haline getirebilmektir ve bunu denemeye kalkışmak ise bana göre resmen bela bir
girişimdir.
Yukarıda
alıntıladığım Nietzsche yazısı çok eskiden not tuttuğum “Böyle Buyurdu Zerdüşt”
yapıtındandır. Bu yapıtın II. Ve III. Bölümleri “ebedi dönüş” kavramının ele
alındığı en güçlü metinlerdir, yani Nietzsche’nin en güçlü yazılarıdır.
Nietzsche bazı düşünce sistemlerinin “yalancılığına” karşın doğruculuğun en yüce erdem olduğunu
söyler. Oysa tarih süresince aynı boruyu başka türlü üfleyenlerin sayısı hiç az
değildi. Umutsuz yalanların ve aşağılık bir doğruluk ( kimine göre) üzerine
inşa edilen, geçmişteki tüm intikam tanımlarını gölgede bırakan kepaze
girişimlerden söz ediyorum. Nietzsche’nin Zerdüşt’ün dilinden kurgulamak
istediği tam neydi? Zerdüşt’ün egonun gerçek mahiyetini keşfetmesi sadece “yeni
bir gurur”un değil aynı zamanda “yeni bir istencin” doğmasına da yol açar.
Zerdüşt kendini Yunan
tragedyasını alt eden aynı düşman güçler tarafından saldırıya uğramış bulur ve
böylece Nietzsche’nin ilk kitabındaki, Sokrates “hani şu sözüm ona dünya
tarihindeki bir dönüm noktasını ve girdabın merkezini temsil eder, iddiasını
onaylar.
Anlaşıldığı gibi,
hem gerçek hem de yalanlar nihayetinde ego kökenlidir. Yalanları ve aldatmacaları üreten, şeylere
değerler yükleyen egonun kendisi de değerlidir, çünkü “dürüsttür” ve gerçeği
dile getirir.
Yoksa:
Ne Faust çok
istemekle beraber Mefisto’yu yok etmeyi kabullenebildi ne Robespierre kırbaç
zoruyla Cumhuriyetin ilkelerini ezberlemekten, ne de Kafka kül olmasını
istediği onca yazıları ateşin hırçın ellerine teslim edebildi, javid bey
yazsında işaret ettiği Sadık Hidayet vakası bir ilk olmamakla beraber, cesurca
ve adeta bir yazarın kendi kendinin "ikonoklast"i (kendi yarattığını imha
anlamında )olabilmek , işte esas olanaksız olan budur !nedenli " zor bir
sanat " !
Eğer bir ütopyadan söz ediyorsak o ütopyanın sadece ve sadece bir an için çok hoş olacağını bilmeliyiz:
"Karelenmesi"
gerekmiyor mu? denirse, bir Vermeer ya da daha iyisi bir Breughel olmak da
gerekse bile; çocukça da olsa samimiyetle söyleyebileceğim bir "merhaba"
var her şeyden önce.
S.O