kör nokta
çünkü
makus tarihidir şehr-i bizans
icazet
icabetten. icazetten icabet
bahşedilmiş
gölge kimi
kimine
güllabici odunlar
birazı
havuç sopa. sonrası talim terbiye.
karanlığı
yara yara yarasa
etrafında
cam kürenin pervaneler dönenir.
devletle
halvet üzreyken şairler vesairler
gölgesi
kör noktada bir kelebek kanatlanır
Beyoğlu’nda
bi karakol. bir boğulmuş bi çığlık
işkencenin
dalında asılıdır.
hepimizin
kardeşi adı: festus okey…
bir
jiletin iki ucu birbiriyle bilenir
akıl
ile teknoloji aynı kompartımanda yüzer
yalancıdır
kameralar. mürekkep işbirlikçi
harfler
tutukluk yapar. cümle alem kötürüm.
Nijerya’dan taksim’e bata çıka bir nehir.
cevapsız bir aramadır, kendi sesinde yankı
birazı solgun güneşten, hayaletten hayalden
rengarenk gökyüzü ,bulutları göçebe.
çığlığı delik deşik rutubetten evlerin
şarkıları perdesiz sularda bir mezarlık
her gecenin sonunda başka yollar denenir.
cümlenize tutunmuş mülteci bir kelime
gezinirken içinizde her gün başka bedende
suya düşen bir hayalin kıyıdaki cesedi
kim çizmiş, bu sınırları, denizlerin üstüne
tahakkümden ölüme, bir dünyanın ucundan
özgürlüğe kanattır, kırlangıç yarası
bir şiirin üstünden geçip giden bulutlar
ağustosta, harfleri, kanlı, kayıp gömlektir.
sınıraşırı öfke ,bilendikçe bilenir.
aynasızlar şehrinde karartılmış her delil
lacivert de bir renkti kirlendikçe kirlendi.
kağıtsızım kağıtsızsın kağıtsız
beni soran oldu mu
“
sareri hovin mernem”*
yağmur
bitince mi uyusun çocuklar
salyangozlar
şehrinde kötürüm o sokaktan
ölü
doğmuş sombahara. hançerlenmiş bir yaza.
iki
dağın arasında nefes nefeseydi güneş
ezgisi
son kuğunun. arka bahçesiydi dünyanın
çığlık
çığlığaydı gün. kıpırdandı son semender
duvarda
paslı çivi. gözleri iki yara kanayıp durdu dün.
sıkışıp
duran kalbinde çağlayıp duran su
yıkılıp
duran hayal. geçer mevsim şeridinden
aynaların
görmediği gölgesinden ağaçların
bedeninde
bin yarayla rüyası uzun geceden
boğulmuş
çığlığıyla arasından bıçakların
resmirevana
günlere güneşlere...
arshil
ile gorky’den.
eskizinden
ol hayatın
geçip
eşiğinden yaranın
göz
göz olmuş o yaranın.
kalbi
kırık çerçeveden duvardaki o çiviye
dikerdi
hep gözlerini uzayan bir gölgeye
gözleri
gözlerinde asılı kalan günlere
tuşlarında
piyanonun gezinen o soruya
rüzgarına
dağlarının. Yersiz yurtsuz notaya
b
e n i s o r a n o l d u m u…
b
e n i s o r a n o l d u m u…
kara kara trenlere
cinnete hep cinnete
dalıp dalıp uzaklara
tarihte kalakalışım
haykırışın dipsiz kuyuya
bakışına bakakalışım.
çığlık çığlığaydı orman
bırakınca elini o ağacın
gözleri iki gözüm
beni soran oldu mu…
harmanlayıp kendimi
denize bakıyorum arada
hal hatır soruyorum şiire
olmuyor işte olmuyor
içimize bir ferahlık olmuyor
şimdi nasıl nereden
gözlerimi getirsem
karıştırsam sözlükleri
dilimde aynı şarkı
hangi karesindeyim filmin
o sahne yanık sahne
bir soru bin soruyla
görüntü donakalıyor
gomidas’ın sustuğu
o saatte o yerde
selam durduğum ağaçlar
duvarları la paix’in
üstüme üstüme geliyor
pınarları kütahya’nın …
şehir. alnımda o derin çizgi
atların su içtiği
elleri
yoktu
annemin.
göl. iki ucu arasında gidip de dönemediğim.
yağmur dindi.
koro sustu.
aradığınız küllere şu an ulaşılamıyor…
peki ama maestro
kardeş kardeşe jilet devreder mi…
-…………….
-………..
- .….
- aram…
- yok bişey…
* gomidas vartabed. “dağlarının rüzgarına öleyim”