
Gece
yarısı yıldızları izliyordum, titrek sokak lambası puslu, ölümcül bir koku
yayıyordu sanki, birden üç başlı bir kadın geçti sokaktan, hiç görmediğim
kadar kara saçlarıyla, gölgelere gizlenerek ilerliyordu, uzakta bir çöp
konteynırının yanında, kurt başlı bir boğanın onu beklediğini nerden bileyim,
orada çiftleştiler ve sanki birden yok oldular...
Buna
benzer söylentiler için bana şunu anlatmışlardı, yukarda en tepede bir çiftlik
var, gündüzleri içerdeki görkemli taş binada bir ruhban okulu hizmet veriyor,
geceleri ise duvarlarından kırmızı suların sızdığı dehlizlerde tuhaf çalışmalar
ve başı göklere, kökü yeraltına doğru uzanan kulelerin, penceresiz
laboratuvarlarında dinmeyen iniltiler ve çığlıklar...
Başka bir
gün gene balkondaydım, başı ve kuyruğu olmayan bir fil belirdi, geriden doğru
ilerliyordu, kör bir gigant nasıl hareket edebilir ki, bu kez aşırı korkmuştum,
korkmaz olaydım, yerin altından sanki bir solucan, su akrebi geçti, sokak bir
baloncuğun içindeymiş gibi yükseldi ve sonra yine eski halini aldı, zelzele
olmuş gibiydi ama çevrede kimsecikler yoktu.
Bir gece
yine uyku tutmadı, neler göreceğim derken, ay kuzeyden doğru kızıl bir orak
gibi fırladı, hançer ağzı gibi parıldadı, delirdiğimi sandım, ama az sonra
sokaktan dev bir atlı geçti, at ve adam birdi, ne inen vardı ne binen,
peşlerinde yolu pençeleriyle kavrayıp, kar gibi süzülen bir cüceler ordusu
eksikti, başka kimse yok mu gören diye bir deli cesaretiyle sokağa
çıktım, ne varsa yok olup gitmişti, uzaklarda balkondan bir kadın el salladı,
karanlıkta bir gölge oyunu sandım ama gerçek mi diye el sallamayı düşünüyordum
ki, oda yitti, buhar olup gitmişti...
Yalnızlığın
oyunları bu diyordum artık, kahvehanelere gitmeye karar verdim, yalnızlık ancak
ucuz kahvehanelere yenilir, daha kapıdan bile girmeden, merhaba bile demeden,
hoş geldin demezler mi, geç saatlere kadar söyleştik, bu kez bir şey
görmeyeceğim dedim, kurtlarımı dökmüştüm, geceleyin tatlı bir uykuya dalmıştım
ki, çiftlikten geldiler ve biz Gezegeni Kurtarma Cemiyeti'yiz dediler, kapı
bile çalmadığı halde nasıl girdiler hala anlamış değilim.
Bir
masanın çevresinde toplandık, sana dediler mutluluk verelim, hemen anlamıştım
ne demek istediklerini, altta kalmaktan hoşlanmam, bütün sorun bu mu peki
dedim, evet ama sorunları algılama biçimin değişecek, madem ki öyle, verin
dedim, bir çip yerleştirdiler sırtıma, o günden sonra gülümseyen adam olmuştum,
bir ay sonra çıkaracaklarını söylediler, doyma noktasına gelince volfram
molekülü, kan dolaşımında yeterli seviyeye ulaşınca bir matriks gibi çipi
çıkaracaklarmış.
Gülümseyen
adam olmuştum, dertliler kahvehanesine yine gittim, ne göreyim, kasada oturan,
kahvenin sahibi olduğunu zannettiğim madam gözlerini dikmez mi bana, öyle olsa
iyi, onun gözlerinde tuhaf bir geçitler alayıydı gördüğüm, parçacıklar ve
dalgalar halinde yüzen evrenimiz ya da tilki suratlı insanlar, Siyabend taşını
andırır Mutantlar, hatta konuşan, düşünen, her bir şeye karışan nebatatlar,
adamotları, ağaçlar, yanlış yapanlara kamçı gibi de karışıp, her şeye bir
düstur, düzen veriyorlar, mutluluğum uçup gitmişti işte...
Yazık ki
günlerim aynı minval geçiyordu, bazılarına gördüklerimi aktarıyordum, onlarda
çiftlikten söz ediyor, belki sana görünüyorlardır, bir söylenti var ama henüz
kesinlikle gördüm diyen yok diyorlardı, kendimden kuşkulanmam için bir
neden kalmamıştı, herkes bir yerde düşüncelerimi paylaşıyor ama görme birliği
veya kesinleme ya da bir eylem noktasında ayrılık gösteriyorlardı, gece sokağa
atladım diyen biri yoktu örneğin, bir şey gördüğünü ileri sürende yoktu,
çiftlikle ilgili bir araştırma ya da kovuşturmaya da yeltenmiyorlardı...
Yine bir
gün, koyu karanlıkta uzaktan denizi gözlüyordum, göz alıcı, kocaman bir şey
bana doğru yüzüyor ama bir türlü yaklaşamıyordu, sudan çıktı sonunda, dev
adımlarla bana doğru geldi, bir Mutant'dı bu, evlerin arasından adım atıyor ama
hiç ses çıkarmıyordu, kiremitlere çarpıyor ama hiç gürültü olmuyordu, hologram
gibi bir şeydi sanki, bir an kendim sandım ama bir dalga boyutuymuş gibi,
üzerimden doğru süzülerek geçip gitti...
Gökyüzünde
bir yazı belirdi ardından; Gezegeni Kurtarma Cemiyeti!..
Sonunda
ne oldu diye soruyorsunuz değil mi, olmuşları, olacakları inanın o kadar merak
ediyordum ki...
Geçenlerde
telefonuma bir mesaj geldi!..
Tanrı
dilinde yazılmış karmakarışık bir şey gibiydi, kurcalarken birden şarjı bitti
aletin, sonra mesaj kutusunu büyük bir merakla yine açtım...
''Depresyonun
geçti mi?..''
Ulus Fatih