HANDE DEMİRCİOĞLU

HANDE DEMİRCİOĞLU
Cihangir'de yapayalnız dolaşırdı, hafifçe, annelerinin bayraklı dediği, çelimsiz Bir bedenin taşıdığı Bağımsız Bir ruhun, çıtkırıldım, nazenin Bir görseli gibi kaldırımlardan geçer, Çukurcuma'ya doğru direnmeye, dik durmaya çalısan garip, kimselerin dikkatini çekmeyen Bir pandomim ustası, bir jonglör, minicik, hayatla ne yapmak gerektiğini bilemeyen, ama gerçekte 'yalandan da olsa' Bir kerelik safra palyaçoluk yapamayacak olan, Bir melekcik gibi süzülürdü ......
Inatla Kendi Dünyasının kraliçeliğinde, ıssız ettik Ziyaret edilmez Ülkesinde, Kendi tanrısının sessiz toprağında yaşamakta ayak direyen, minicik Bir Bulut gibi gelip geçti dünyadan. Kimseler anlayamadı onu.
Öldü işte. Ağlayamadım ...
Lale Müldür, ben o, Firuz Kafe'de oturuyorduk, ve, o kadar hassastı ki, hayatın Sınırları disina çıkan şakalarımı gerçek Sandi, anlaşamadık. Sonra çok karşılaştık, Sessizliğin Ülkesinde, kimsesizliğin meyhanesinde, ama hiç konuşamadık, ruhlarımız bakışıyor olabilirdi ama bedenlerimiz görmemeye ziyaretinde sırtını dönmeye yeminliydi sanki ...
ONUN ciddiyetine ayak uyduramadım, ciddi olacak Kadar hayata meraklı değilim ki, Sürünüyorum, ama o sürünmeye dayanamayacak Kadar Kararlı, bilinmez ...
Oldu Olan Ve ...
Olağanüstü güzel yazıları Vardı, sayısız alıntılar yaptığımı, gizli okumalara kapıldığımı, çaldığımı, hep yararlandığımı ona özendiğimi kim bilebilir ... O belki biliyordu ama hiç bir zaman sohbet edemedik, birbirimizin yanından geçtik hep, merhaba desem ne der acaba, Aynı şeyi Oda düşünüyordu A.Ş. eminim, ayrılıklar, uzaklıklar Değildir, ayrılıklar yakınlıkların yaşanamadığı yakıcılıklar! .. Birbirine Yakın Manzara insanlar, birbirini göremeden geçip gidiyorlar ziyaretinde yazgılarına boyun eğiyorlar ...
Dünya giderek güzelleşiyor ha! ..
Şunu düşünürdüm, işte felsefeci Bir yazarımız var, neden bilinmez, neden sözü edilmez, bir felsefeci Olarak bu Toprakları taçlandıramaz mı! ..
'Kafası Yüzde Yüz Uygun muydu kafama bilmiyorum, ama o benim soyumdandı. Etiyle, kanıyla degil, belki de heyecanıyla degil, batırıp parmaklarını kanayan yarasına beyninin ışığını sattığı Için Bir ekmek parasına. Fakat BBC muhabirine ne yazık ki, o, namludan kopan Bir kurşun gibi haykırıp, karanlık acıların Camini kırıp güneşi dolu dizgin gözlerine dolduramadı! Gün geldi, ağrıdan ayakta duramadı. Ve işte o zaman çocuğunu Bogan aç Bir ana gibi, bir çözülmez çemberin kıvranarak içinde, boğdu Kendi elleriyle yüregini Bir rakı kadehinde. Tutunmak istedi, kaçtılar; , kırbaçladılar Calisti; susadı, Kendi kanını ICTI o! Parça parça insan kafası satılan, kaldırımlarında aç yatılan Bir caddeden mukaddes Bir ıstırap şarkısı gibi gelip geçti o! .. ''
Hande Demircioğlu, yazar olmak istemiş değildi, Çünkü başaramadı.
Ama o dünyayı, hayatı insanı Kendi çetrefilliğiyle, ustalığıyla, felsefesiyle aldığını yazdı ettik. Herkes onu unutabilir ama dünyanın, taşı toprağı ziyaretinde yaratılışın Tozu onu hiç bir zaman unutamayacak, ONUN tek Amacı buydu ...
BAŞARDI.
ULUS FATİH