Published Pazartesi, Ağustos 30, 2010 by borges defteri. 

I.
VE BEN ÜŞÜRÜM
“yağdıkça kar izler silinir, adres sorma”
bulutu anlarım
toplanır egosu için
uslanır
yağmuru anlarım
boşalır
denize kadar yolu vardır
ama yağdıkça anlamadığım
kardır
içinde aynı şüphe
dışına giydiği beyaz gömlek
sormaya hakkı yoktur adresimi
adıyla
yağdıkça izlerini
silen kendisidir
ve ben üşürüm
tavşandaki boynuzlar
donar.
II.
DEMEK Kİ
demek ki neymiş
pes
kötürüm bedenin sürüklendiği ecelmiş leyl
ney üfürse bedende çalarmış ezgi ey
bir peri masalı
demek ki
vah canın küheylan sırtındaki yel eylemine
sen
vay gözün koşturduğu atlardaki yen seslerine
ben
hikayesi
öyleymiş
niş kavrulmuş soğanda
seli gür orman susmuş
yemekmiş pişme eylemi
gavur ateşi kül beli
oluş
ey ateşte gürleyen sus
konuş küheylan gün
ey nefsinde çağlayan us
yaz geceye cemreni sen
ne seni sevmek, ne sana varmak
ki gerçek sanılan
bir anlamda peşmerge kader
yataksızlığın yeşilinde mor varak
ki zaten kimse uyuyamamış der
demez
hatırla
volkan parladığında korkmuştun
konuşup durdun sonra sönmüş yanardağları
ruhun depremiyle titreyen ellerine
bir an için ateş düştü sanmıştın
vay canın üç halinin bedeline
eylemiş yel söz
söylemiş güz öz
göçmen yelekli dansözün beline
raks raks raks
sabaha kadar raks
biraz da günah
bir peri masalı
mum, tütsü, ateş
demek ki
neyse onca gördün
onca yandın
ve diyorsun ki
neymiş
hikayesi
e pes
Şiirler; Ömer Serdar
Published Perşembe, Ağustos 26, 2010 by borges defteri. 

Richard Brautigan, Beat kuşağının çiy damlasıdır, en harika "nefer"lerinden, kalemlerindendir, sesi okurunun içindeki nehirlere dokunur. "Duyarlıydı" diyerek kestirmeden tarif etmek ona büyük haksızlık olur, çünkü şiiri ve iç dünyası yeryüzü kurallarına sığmayan poetik sensörlerle donatılmıştı, ve o uyumsuzluk onun gidişine-gitmek isteğine, gönüllüce yeryüzünü terk edişine dair ilk fener ışığıydı..R.B’in yalın bir dili-uslübü var, ister öykülerinde olsun ister şiirlerinde söylemek istediğini, aktarmak istediğini okurun kalp atışlarına usulca bırakır geri çekilir.. Bir kelebeğin soluk sesini algılayan şiirden söz etmek her zaman güzeldir, sıkça rastlanılan bir düş zenginliği hiç değil. Şiirlerinden eksik olmayan yağmur kadar taze ve berrak bir dil.. İki şiirini ve bir öyküsünü seçtim, gözüm çevrilmemiş işlerinde gezindikçe defter arşivine kazandıracağım.
Sufi.
I.
Kelebeğin soluğu,
Ay,
gecenin üzerine seriyor gölgeyi.
Bir kızıl gülün sessizce doğduğu
o gölgeyi,
bir kelebeğin soluğu kadar narin gölgeyi..
II.
Güzel ve inleyerek
Yüksek devirde sevmek
Sonra dinginleşmek
Bir ceylanın kardaki izi gibi
Sevdiğinin yanında
Bu her şeydir.
Richard Brautigan
Çev.Sufi.
* * *
Öykü
Ucuz Amerika sinema salonlarında film izlemeyi çok seviyorum. Halkın elizabet vari yaşam sürmelerini ve elizabet vari ölmeleri sağlayan filmiler. Market caddesinde bir sinema salonu var, bilet fiyatı bir dolar, üstelik bu fiyata dört filmi izleme şansın var. Filmlerin iyi-kötü olmasının bir önemi yok. Ben eleştirmen değilim. Canım sadece film izlemek istiyor. Perde üzerinde kıpırdayan bir şey olsun, bu yeter bana. Sinema tıka basa siyahlar, hippi’ler, emekliler, askerler, gemiciler ve filmlerle konuşan vebalsiz insanlarla dolu.
(( hayır, hayır, Clide arabaya dön, ah tanrım korucuyu öldürüyorlar.))
Sinemanın tek şair konuğu benim. Ama Guggenheim’den bir pay alacağımı sanmıyorum.
Bir gün öğleden sonra saat 6’da gittim sinemaya ve saat 01:00 de çıktım.
Saat 7’de ayaklarımı birbirinin üzerine attım saat 10’a kadar öylece hareket etmeden oturdum.
Açık söyleyeyim, sanat filmleri ilgi alanımda değil. Estetik yönden beni tatmin edecek olan ve baştan aşağı kültür kokan izleyici kitlesi arasında ve düşü andıran sinema ortamlarında oturmayı sevmiyorum. Asla dayanamam. Yine bir ay önce “yetmiş beş cent’e iki film ve “ bir zamanlar kuzey sahilleri” adlı sinemaya gitmiştim; bir köpek’le civcivi konu eden çizgi filmi izliyordum.
Köpek uyumak istiyordu ama civciv buna müsaade etmiyordu ve bu türden maceraları aktaran bir çizgi film. Yanımda bir adam oturmuştu.
Elli’li yaşlarında, beyaz mı beyaz, şişman, kafası kel ve yüzünde insani duyguya dair en ufak bir işaret yoktu. Çuvalı andıran elbiseleri sanki yenilgiye uğramış bir ülke bayrağı gibiydi ve suratı sanki faturadan başka bir şey görmemişti. Tam o anda, çizgi filmdeki köpek uzunca esnemeye başladı ve civciv uyumasına izin vermiyordu, işte tam o köpeğin esnediği anda yanımdaki adam da esnemeye başladı ve işte o gün, tam o an Amerika’da bir adam ve bir köpek iki ortak gibi aynı anda esnediler.
Richard Brautigan
Çev. Sufi.
Published Çarşamba, Ağustos 25, 2010 by borges defteri. 

Ana Simon, sinema yapımcısıdır, yıllar önce kaybettiği eşinin mezarı J.L.BORGES'in mezarına yakın bir mesafede bulunur. Ana Simon sadık bir Borges okuru olarak eşinin mezarını ziyaret ettiği sıralarda Borges için ve onun (mezarına)anısına bırakılan notları da toplamaya başlar. Ana Simon belki bir gün karar verir ve o notları toplu halde yayınlar..yeryüzü kültürlerini tüm yazılarında, şiirlerinde sarmalayan dünya edebiyatının kalıcı kalemi için bir işaret taşı da okurları bırakmış olurlar...
b.d:
Borges'in mezarına bırakılan ve Ana Simon'un topladığı notlardan (tadımlık):
“Borges, seni kendi ölümün gölgeleriyle birlikte ziyarete geldim. Çünkü dediğin gibi: Biz sadece bir değiliz, ayrıca diğeriyiz, diğerleriyiz. Selamlıyorum seni, büyük usta!”
“Sevgili Borges, bilgeliğin dünyayı daha da ilginç bir yer haline getiriyor. Lütfen bu dostundan teşekkürleri kabul et. Karımla birlikte seni ziyaret etmek için Çin’den geldik. – Yang”
“Merhaba Borges, bugün seni kendi Almanca’mda okurken düşündüm. Lütfen tebriklerimi kabul et.”
“Seni uyarmam gereken tek konu: Bu toprakların yerli halkları olarak, kültürel açıdan yok olmamamızı cesaretlendirmendir. Ben yerli bir Zapotek’im ama hala yokluğuna ağlıyorum. Huzur içindeyiz.”
(”Ché: sólo una cosa tengo que reclamarte, el que hayas pugnado por nuestra desaparición como cultura, como pueblos originarios indígenas. Más aún, siendo indígena zapoteco, ante tu tumba derramo lágrimas en tu memoria. Estamos en paz”.)
“Vatanım artık tüm kelimeler, bana gölgelerini bahşeden tüm ağaçlar, kendim için okuduğum tüm kitaplar… Ne kadar da haklıydınız bayım. – Luciana
Published Cumartesi, Ağustos 21, 2010 by borges defteri. 

Şair Metin Güven yaşama veda etti.. 12 Eylül 1980'de bir süre tutuklanarak olmadık işkencelere maruz kalan, 12 şiir kitabına imza atan ve 38 sayı "Onaltıkırkbeş" şiir dergisini çıkartan şair, ONALTIKIRKBEŞ'in ilk sayısında şöyle seslenmişti:"Aramızda çocuklar, deli çocuklar ve yelkeni yırtık insanlar olacaktır hep. Neden? 1 – Sıradışı bir sıradanlığın peşindeyiz. 2 – Hayatın sarstığı, salladığı, silkelediği herkes ama herkes bizim yol arkadaşımız, kardeşimiz."........Şiir bahçesinde uyusun// defter
I.
AYNALAR VE HANÇER
Yaralısındır, yaranı kimseler sarmaz
Dolaşır içinde dolunaylar
Nehirlerden, kör gecelerden geçersin
Dokunmakla başlar herşey
Elleri karanfil kokar
Gözleri muhteşem bir yangın yeri
Uzakta kaldı aynalar ve hançer
Duyulmuyor sevda sesleri.
II.
SEMENDER
Uykunun cinnetine düşüyor
Sağır bir aşkın gölgesi
Uzanmış yatıyor çocuklar
Uyku bitiyor ve uyanıyor semender
Bakmıyor bile güneşin rengine.
III.
UYKULARDA
- Enis Batur'a
Neden sonra geldiler
Beklenen yağmur gibiydiler
Geldiler ve durdu bütün trenler
Soğan için zar
Kedi için fare oldular
Geldiler ve gittiler
Uykularda,
Düşlerin kuşattığı ülkelerde gezdiler
Gerildi dikenli teller.
Şiirler: Metin Güven
Published by borges defteri. 

Yazmak.
Yapamam.
Kimse yapamaz.
İtiraf etmek gerekir bunu: yapılamaz.
Ve oturup yazarız.
İnsan, içinde bir yabancıyı barındırır: yazmak, işte o yabancıya ulaşmaktır.
Budur ya da hiçbir şey değildir.
M.Duras
Çev. M.Ahıska
Published Çarşamba, Ağustos 18, 2010 by borges defteri. 

Şiir dediğin birkaç imgemi sıradanlığa dönüşen
“ ben senin hiç sıradan olmayışını seviyorum” demiştin
Bir sahil kafeteryasıydı, bir yaz akşamıydı ve birlikte yaşlanmaktı düşlediğimiz…
Bu halimi görseydin…
Saçma bir dünyaya açılan pencerenin önünde durmuş;
Şiirlerimi pazarlamaya çalışıyorum
Karşımdaki;
Edebiyatı kurduğu birkaç cümleden sayan bir az gelişmiş
Bense;
Sıradan insanlar gibi yaşayamayacak kadar korkak, Yazdıklarının arkasına gizlenmiş bir yaşam suçlusu.
Şiirlerimden bahsediyorum;
“yazıyorum” Diyorum, yazıya bağımlı yerlerimden nefret ederek, Kalite-kalite, sınıf-sınıf ayrıştırılırken yazdıklarım iyi beslenmiş Neandertal yazı tüccarının ellerinde. “yazıyorum” diyorum…
Gözlerimde öfke, dudaklarımda titreme…
Şizofrenik bir sevda
İmgelerle aramda
Uzun soluklu cümleler kurup
Soluksuz şiirler yazıyorum
Sylvia plath a âşık oluyorum soluk soluğa
Nilgün Marmara ya
Virginia wolff a
Ve madame bovary e
Edebiyat dediğin senin dudaklarından dökülenlermi?
“derin bir adamın dostlara ihtiyacı vardır” diyor Nietzsche
Benim kadar sığsa tanrıya diyorum
Pencerenin diğer yanında
Edebiyat bilinen meta’nın karanlık sesi
Zerdüşt ün mağarasına sığınmış çirkin adam
Yok ettiği tanrısına ağıtlar yakan ucube katil
İsa’nın çivisini çalan lanetli cellât
Edebiyat dediğin tüm günahlarmı?
Bachmann la birlikte yansaydım diyorum Roma da
Neron un yangınında
Dokunuyorum pencereye
Parmak uçlarımla
İnançsızlığın yarattığı mucizelerle heykelleşmiş
Meryem ana
Ve eteğinde Maria Magdelana
Uzak denizlerin ve kırlangıçların ülkesinde
Saçlarında Afrodit tapınaklarının
Itırlı bahçesi
Dudaklarında hedonist mırıltılar…
Şiirinde baronlarımı varmış?
Biz şiiri anarşist bir eylem bilirdik!
Pencereden içeri yine pencere
Gözleriyle konuşuyor
Ve bir benedikten rahibi pencerede
Sarhoş adımlarla raks ediyor
Kirli kollarında çıplak Çingene
Edebiyat dediğin mahşer çığlığı…
Yorgun düşeceğini anlamış rahip
Müstehcen cümleler fısıldıyor
Çingene’nin biçimli kulağına
Sahte kahkahalar yükseliyor
Alkol ve tütün kuyusundan
El ele tırmanıyorlar sonra
Günah ve şehvet merdivenlerini
Ve cam…
Kırılıyor
Şiir dediğin birkaç imgemi?
Sıradanlığa dönüşen…
“ yaşamsa sana yazarak yaşamak yakışır” demiştin
Ya ölüm! …
Halil Çamay
Published Perşembe, Ağustos 12, 2010 by borges defteri. 

...ŞİFRE...
çelikle tutukladılar suyu
barikat kurar gibi
hakikat adasına
başlangıç vuruşları
us’a ejderha
epiloglar şifreli
dil
diktatorya
bu yüzden sürüyor kakofoni
akla kara arası
gidip gelinir böyle
bilmeyiz
ebemkuşağı nerede
rengini yitiren yosun küflü
denize kurşun döker titreyen füzen
insancıl dramı sergileyen perdede
kefareti ödenmiş günahlarla
yer değiştirmekte ibre
değişmiyor ama gidişat
bunca hayhuy
bunca hengâme
Naime Erlaçin
"Şikâyetname" Kitabından
Hayal Yayınları- Ağustos 2010
Published Pazartesi, Ağustos 02, 2010 by borges defteri. 

Gurbette, bir süngerdir çeker içine seni Zaman…
Nerede biriktiğini bilmezsin. Hiç yoktan bir Sürgün yaşarsın. Gördüğün, bildiğin, duyduğun, sevdiğin ne varsa, hepsine Uzak. Yürüdüğünü sanırsın Kayıp adımlarınla. Kendini sürersin içinden, ruhun duymaz.
Gurbette, bir girdaptır çeker içine seni Zaman...
Nerede ıslandığını bilmezsin. Haberin yoktur ayağının ne zaman suya değdiğinden, su mudur o, başka bir şey mi, Umursamazsın. Kendini her gün yeni bir Sınava çekersin. Ve her seferinde, soruları Unutursun.
Her şeyin birbirinin içinde karışıp bulamaç olduğu yerde başlar gece… Geceye kuş sesleri karışır burada, sen sabaha kayarsın. İşte ne gecesi gece ne gündüzü gündüz, dedikleri budur, anlarsın. Anlamak bir şey değil de iki gözüm, sen için için yanarsın. Ve bir an gelir neye yandığını unutursun. Nerede başladım nerede bittim, dedikleri de budur. Gurbet hepsini bir bronz tepside sunar sana ve sen ne yaparsan yap, sonuncusundur; tepsi seçiminde bile.
Bir beden vardır yaşayan, hayret! Öyle anlar olur ki aklın almaz yaşadığını. Nefes midir bu aldığın, sen bunca boğulurken?!
Karnın doydukça açlığın artar, su içtikçe susuzluğun…
Kim anlar bunu anne? Adın gelir tam düşecekken dilime… Bir sana kıyamam, deyişin gelir. Kıyamadığımız ne varsa kıyıyorlar anne. Gerçek bu.
Ve insan kalakalır geride, bedeni var ruhu yok. Kupkuru bir bedenle hissiz kalakalır. Yalnızlığın en tehlikeli dilimidir başlayan. Ya direneceksindir ya pes edecek. Direneceksen de bir el ararsın, ilk hamlen için. Ufukta görünen bir şey olmalı, bir şey, sadece bir tek şey!!! Gözünü dikersin; bakar, bakarsın... saatler duman olur… sen tarumar...
Aylin Güven
Londra
(defter’e, gurbetimden gurbetlerinize…)
***
A y i n i n i z B o l O l s u n
bulut küskündü ay ağladı kervan geçmez kuş uçmaz gecelerden topladım seni ben sağır şehirlerden ve dilsiz toprak çaresizdi ağaç üşüdü bucaksız dipsiz kuyulardan çıkardım ben seni öksüz şehirlerden ve yetim ben seni unutulmuş hasatsız tarlalardan yeşerttim oğlandı şehir ve kız soğudu güneş kuraktı nehir ey oğul aç gözünü ben seni sakındığım yamaçlardan derledim sustu aşık tutuktu ezgi sazdı şehir ve türkü kurtardım seni ben bu yalan kaltak dünyalardan azgın şehirlerden ve kurt kalp söküldü şahitti göz ey oğul aç kulağını ben seni kirlenmiş orospu dillerden kaçırdım şehir ki kaypaktı ve kıvrak ve ben
paramparça bedenimi ona bıraktım
susturdum boşa konuşan ağızları tıkadım inlerine uğultularını koştum sonra koştum durmadan koştum dinlenmeden aksak ağır duran ne varsa devirdim ey oğul aç kalbini ben senin için tarih başlattım
yüzüne gölge düşse güneşe küserim
ey oğul aç kapıları
Aylin Güven
Londra