
Batı henüz "Mea Culpa"
diyemedi bay Slavoj Zizek!
“Başkalarını anlama uğraşı artık koyu bir kötümserlikten geçecek. Maddi temelin geri dönüşü olmayan biçimde yitirmiş denemecinin, kendi hayatından bir bilgelik çıkaracak, kendini erdemli kılacak her şeyle birlikte kültüre de sırt çevirişi: Tarihi bir hazine değil bir enkaz, ilerlemeyi bir yükseliş değil bir çöküş olarak görmenin kaybettireceği bir şey yok artık..”
Walter Benjamin
Tarihin iç çekirdeğine 20. yüzyılın en ilham verici düşünürlerinden Benjamin ile yaptığımız bu kısa yolculuk bize neyi aktarıyor? Tarihin bu garip egemenliği nerdeyse bütün sonuçları peşinden sürükler. Geleceğin kökünü söker, kuruntuları dağıtır, ve onları kendi havasına içine alır. ‘ Tarih doğruluğu gerçekten kendi salt anlamı içinde işlenirse korkunç bir erdemdir, sürekli yaşayanı gömer, yıkıma götürür’. Zizek’in The Guardian Gazetesinde(23 Ekim 2007 tarihinde) yayımlanan yazsının en can alıcı noktası işte nesnelerin, tarihin bu yeniden adlandırılması kesitinde şeytana yeniden bir ad bulmaktan ibarettir. Yanılmaların gölgelediği bir bakış ufkunda.
“Deforme olmuş insan hep kendini yakışıklı gösteren aynalar bulur” derler, Amerika ve Avrupa kıtalarının çoğu siyaset adamı ve kimi düşünürleri şimdilerde bu ruh halindeler.
“İş aşkı ne çılgınlıktır” tümcesi bütün cazibesini koruyor onalar için, ne işi? İş, işte! Sömürülenlerin sömürüyü, asılan adamın halatı, kölenin zincirlerini sevmesini nasıl da görmeye değer bir beceri ile başardı sermaye.Başardığı iş budur.
Evet, hepimiz biliyoruz düz bir çizgi üzerinde uçan kuşu vurmak kolaydır. Batılıların daha anlayamadığı kör nokta işte tam burasıdır. Bu yakadaki kuşlar artık farklı yönleri deniyorlar uçarken, ele avuca sığmaz oluşları bundan kaynaklanıyor. Slavoj Zizek bu yazısında çok duygusal ve kızgın bir ruh halinde. O da biliyor, Batı artık sadece “değiştirme” fiilini düşünmüyor, belki suç ortaklarını da aynı kriterlerle arıyor. Siyasette tutarlılık, etik, ahlak kuralları bir gereksinim olmaktan çıktı onlar için.
Zizek gibi bu konulara “odaklanmış” birisinden beklentimiz biraz ortalamanın üzerindedir her zaman.
Sadece kızgınlık ve asabiyetle etkin vuruş yapılamaz.
Bush ve Sakozy denilen zatlar budalalık ile pul koleksiyonculuğun ortasında bulunan iki vasat “adam”, ötesi yok. Ya onları besleyen sistem? Bu sistem hiç boş durmuyor, emin olun, büyük bölgesel politikalarla eş zamanlı olarak kendi iktidar laboratuarlarında Zizek de dahil olmak üzere hepimiz için sürekli yeni “vazgeçiş modelleri” de programlıyorlar ya “tutarsa” hesabıyla. Sadece gidişatı temelden sorgulayanlar için geçerli bir durum bu tabii, yanı aykırı düşünenler için. Korkmayın sizi bu kentlerde hep bir bekleyen olacaktır, sokakları asla terk etmeyecekler o tutunamayanlar, "ötekileştirilenler", yarını avuçlarınızda eşitce bölmek isteyen o düşünce aşıkı divaneler, bilgeler, düş çılgınları...
Zizek bu yazsında bir devasa noktanın asla farkında değil, dilini ve beynini o “sistem” öyle büzüştürmüş ki kendisi bile bunun farkında değil. “Militarist hümanizm” ne demek? Neyi açıklıyor? Son 15 yılda olup biteni bu terimler asla ve asla karşılamıyor, karşılayamaz! Kristalleşen ve kendini bunca açığa çıkaran bir yok etme operasyonu “militarist” eylemler ve “hümanizm” tutkularla açıklanırsa çok şey eksik ve bir yığın etken, sonuç, araç göz ardı edilmiş olur.
Bulunduğumuz coğrafyaya karşı “Yaşam hiçbir şey, ölüm her şey” diyebilen muazzam bir sistemin vahşeti, ilkelliği var karşımızda.
Batı yakası artık çok şey bilen tilki rolünde değil, aynı kirpi gibi “bir şey”e odaklanıyor ama çok iyi odaklanıyor, o da kitlesel kıyım ve şok doktrinidir. Zizek ve tüm Batılı aydın, düşünürlere yıllardır yönlendirdiğimiz bir itirazımız hala geçerliğini koruyor.Sesleri, yer yer cılız itirazları mutlak bir keyfilik içinde ulaşıyor bizlere. Kendi Anayasal hukuklarının selameti açısından irdelenmek isteniyor her olup biten olgu, olay. Kocaman bir bozulmuşluk ve çürümüşlük var tüm sözde karşı çıkışlarında. Bunca korku ve şok seferberliği bir aydının yüreğini dondurmasını gerektiği yerde “militarist hümanizm” denilen iki ucu açık, köhnemiş ve teorik etkinliği kalmamış bir tanımlamayla açıklanmaya çalışılıyor, adını topyekün bir soykırım seferberliği-girişimi olarak ( Avrupa’nın göbeğinde yaşanan Bosna olgusu- Irak, Somali, Mynamar vs..den söz ediyoruz) hala koyamıyorlar. Bölgenin her türlü insanı felaketlerinde bunların arzuyu kaçıran, zorlayıcı soğuklukları vardır. Batılı kimi yazarların bu cılız, kıytırık merhamet gösterileri tiksinti vericidir.
Bu aşamadan sonra bu bölgenin yarasına, insanına, çektiği acılara dokunmadan kimse “var-olan”, “var-olmayan” gibi korkunç soyutlamalara el uzatamaz, buna Slavoj Zizek, Foucault da dahildir. Çünkü o felaketler öyle bir zeminde yeşerdi ki, onlara dokununca insanın kanı yavaş yavaş donmaya başlar, felsefe bile çaresiz kalır, hoş artık eski filozofların sadece ismi kaldı geriye.
Adalet, hak, ödev gibi sözlerin ancak organize edilmiş bir toplumda anlamı vardır. Batı yakasında artık görebileceğimiz o sarsıcı düşüncelerden, heyecanlardan pek eser yok, şeyler, kesinlikler, “değerler”(?), “roller”, tatminler, görevler var sadece. Çoğu kentlerinde yaşlı nüfusun getirdiği depresiv ruh hali hakim, yalnızlık ve can sıkıntısından bitap düşmüş hayaletler kol geziyor gotik yapılı düşler ülkesinde. Ama siz ona bakın ki hala hayatın içine değil, üzerine arsızca ve çoğu kez bilimsel metotlarla atlamaktan da geri kalmıyorlar, onu o kanlı pençeleriyle bir kez daha yok etmek, parçalamak, tahakküm kurmak için varlar, ardından kopuşa doğru ve her türlü kirli fanteziye ulaşıncaya dek kovalamaya yelteniyorlar. Kadim becerileri, marifetleri hala geçerlidir, tüm yapısal bunalımlarını yeniden “üretime” dönüştürme kapasitelerinden zerrece taviz vermediler. Son dönemlerde Batı yakasından yan sanayi dallarındaki üretim atölyelerinin ardı ardına ulaşan iflas haberleri ise bu refah toplumlarını derinden sarsmaya doğru yelkenleri çoktan açmış bile, 60 seneden sonra ilk kez Batı'da Banka batıyor! Doğunun uyanın devi Çin dünyanın üretim atölyesine dönüşme yolundaki son hamleleri Derrida’nın deyimi ile bu Asya kıtasının uzantısı kaya parçasını feci biçimde etkileyecektir.
Avrupa ve Amerikan kökenli sözde eleştirel sosyolojisi asıl olarak sanayinin siparişi üzerine yapılan konformist araştrmalarla uğraşıyor, yeryüzünün bu en eski uygarlık beşiğinde( Ortadoğu) hangi trajediler, dramlar sahneleniyor pek ilgilerini çekmiyor. İtirazları ancak Zizek ses değerinde kalıyor. Sonuç ise yine aynı: Levinas’ta olduğu gibi “ötekinin” yüzü karşısında duyulan utanca dönüşür tüm yanıklar… Evren bir yana, Batı'nın bu utancı bir yana. Arzın bu yakasında önümüze bıraktığınız bu çözümlenemez enkazın kalıntısı önünde sizi hep bekleyeceğiz bay Zizek...Nesnelere yönelen her "nesenel" bakışın sonucu böyle bir gerekliğiliği de hep, ama hep zorunlu kılmaktadır...
Saygılarımızla,
Borges Defteri
( borges defteri felsefe ekibi tarafından kaleme alınan bu yazımızı dileyen dergi, oluşum veya gazete yayınlamakta özgürdür,
kaynak verilmesi yeterlidir.)
İlave -½ Ek:
Batı koordinatlarından bu bölgenin isyan sesi duyuluyor artik. Zizek’in kısık çığlığına da bu ses saplanmış sanki.
Yerkürenin bu "taraflında" yaşayan herkesin yaşamında patlayan o bilinmeyen denklemlerden söz ediyoruz.
Abartılı sözde özgürlük uygulamasının, dayatılmasının olası "ters" tepki veren antropi probleminin yer değiştirme sesleri yankılanıyor tüm bölge coğrafyasından.( Çin, Hindistan, Rusya, İran, Türkiye-ilk elden).
Ama "militarist hümanizm" ile açıklayamayacağız bir tuhaf cehennem taşlarının kıpırtısı söz konusudur.
Sözde özgürlük getirilmek istenen ve benzersiz bireylerden oluşan "toplumlar" teker teker olumlu yönde kabuk değiştiriyor ve içten içe çatırdıyorlar, bu devasa kaya parçası bir yerlere doğru yıkıcı (şişirilmiş suni değerler üzerine) biçimde sürüklenecek, bunun çok iyi farkındalar ki hiç çekinmeden "gerekirse nükleer bombalarla bu coğrafyayı vururuz" tehditleri direkt devlet başkanları tarafından (utanmadan) dile getiriliyor: (Amerika- Fransa).
Kitleleri "militarist hümanizm" aracıyla tersinden devalüe etmek, küçümsemek, yok etmek niteliksel olmadı hiç bir zaman, ideolojik oldu. Adını ters değil bay Zizek: düz koyalım: Vahşettir bu yapılanlar ve de çok iyi biliyorsunuz ki ideolojiktir ( her ne sebepse bunu bir türlü dile getirmiyorsunuz) ve bu muazzam resmin altında Avrupa "uygarlığının" imzası görünüyor: buyurun inkar edin ve hala bir yerlerde kimi halkların, devletlerin neden uysal olmadıklarını, olmayacaklarını ( size ve onlara göre hep sorun yaratacaklarını) bir daha irdeleyin, düşünün lütfen. Batılı yöneticilerinin içine düştükleri bu devasa paranoya ile kim baş edecek? Ama farkındayız, gerçek radikal teori “birilerinin” şizofrenik safsatalarından değil, son derece korkunç, kanlı, kederli olan bu bölge insanının kendi deneyimlerinden türeyecek.
Ellilerinden gelse bu bölge haklarını tümden lağvederler!
Ne birligi? NE "AB ve onun raflarda tozlanan ANAYASASI" Bayım?
Ne dedi o mağdur görünümüne bürünmeyi red eden ses?
‘Mesele kesin bir şekilde dışarıya adim atmaktır,
farklılaşmak, kesin bir şekilde, kuraldan sapmak; arenadan histerik bir gayretle fırlamak
yola serpilmiş tuzaklardan sonsuza dek kaçınmak,.... yaşasın imkansız!’
Borges Defteri
Not:
Zizek’in söz konusu yazısı 24 Ekim 2007 tarihli
Radikal gazetesinde de yayımlandı.