Published Pazar, Temmuz 29, 2007 by borges defteri. 

JORGE LUİS BORGES
GUNNAR THORGİLSSON
(1816 - 1879)
Çağların belleği
Kızıl kılıçlar ve kalyonlarla mı dolu
Ve imparatorluğumuzun tozlarıyla
Ve hekzameter dizelerinin gürüldeyişi
Ve kişneyişleri savaşan soylu atların
Ve onların haykırışıyla, Shakespeare'iyle.
Geri dönsün isterdim ben o öpücükler, barışıklıklar
Orada İzlanda'm da yaşarken ben, onu bağışlasaydın sen.
* * *
AY
Maria Kodama'ya
Göklerdeki evinde öyle yalnızdır ki şu sarı altın
Gece yarılarının o bilindik tanrıçası değildir artık
İlk atan Adem'in aşk fısıltıları kimeydi. Yüzyıllarca
Özleyip bekledik onu sırf parıldasın diye sarışın yüzü.
Kutsal yakarılarla çığlıklarla çıkıp geldi hep. İyi bak.
Seviyle taşkın aynandır o. Yansıtır durur sendeki özü.
Türkçesi: Ulus Fatih
Published Pazar, Temmuz 15, 2007 by borges defteri. 

Sana sözün büyüsüyle savrulan anılar
getiriyorum
hiç dokunamayacağın düş-bedenleri kuşatan
giysiler
havada o esrik çiy damlalarıyla tenine karışan
bir öpüş gibi
yağmur-düşlerini.
Sana ölümleri anımsatan bir gül
getiriyorum
soluyunca dökülen bir bahçe çığlığını
kalabalıkta
yaprak ve yalnızlığa susamış bir adamın
bakışını
yeniden koklaman için
koltuğunda.
Belki yalnızca kendimi getirmeliydim.
Bu bahar, bu çılgın ilkbaharda.
E ıl bacıo che cercho e l anıma.
Şiir:
Şafak Çubukçu
* * *
Mezarlıkta Kaval Sesleri
"göz attığım her şeyde işte o şeydir eksik;
mekân kopuk kopuktur, zaman da kesik kesik" (Necip Fazıl)
do
kırpık bir gün
mor
ince
parlak
düşlerden koparılmış
kırpılmış
alelacele elimdeki testiye işlenmiş gibi
ve o kadar uzak ki kendi yurdundan pando
ve
her şey o kadar lotiye benziyor ki
koklasam veda
öpüversem sonsuz giz
re
divaneyim
bunlar çam
bunlar da çim
diyorum ki
bu yol
bu karanlık
bu adımlar
bu yaprak çıtırtısı
bu göçmüş toprak
yüzünü gün ışığında yüzüme çarpan kaval
kemiğe işleyen ölüm içre
/
divaneyim işte
bunlar çam
bunlar çim
burada
başlangıcın yeşile çalan doğum sancısında
ölüm: mezarlardan taşan kaval sesi
/
diyorum size ki:
bir yaprak uzatın elimce
bir tas su dökün tüy kadar hafifliğine sesin
çıtırtı olsun yalnızca
ayaklarınızın altında ve yaprağın üzerinde
sararmış
-kan sesi-
“her yere yetişilir” elbette
asla geç kalınmaz
mezarlıkta kaval sesine
bizi “bağışla”
ey kenti istanbulun
“kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi”
bizi bağışla haşim
necip fazıl sen de bağışla
bağışlandığımızı bilerek susalım
(kafa tutar gibi halice sürdüğümüz sulara ey edip)
kim bilir
hangi dizenin
hangi şairinin
kemiklerinden bir kaval gibi susalım
(su aktı biliyorsun toprağa,
emdi ses onu biliyorsun
ve kuş havalandı -kedi esniyordu o sırada-)
mi
ah pierre!
loti bir çiçek adı olabilir elbette
aziyade bir aşkın gizi de olabilir
hem o kadar yüksektir ki
alçaklığı bağışlamaz sanırsın
bağışlanmanın adı olsa ne olur ki ah pierre!
loti en çok çiçek adıdır
koklasam veda
öpüversem sonsuz giz
(hem o an o kedi bağışlamazdı biliyorum bizi)
en çok kalbimi bağışla diyor yine de aziyade
en çok: kalbi
fa
o kadar aynı sessizlikte ki herkes/her şey
şaşırıp kaldım kendi ayak sesime
bir de usul bir bakışla
bu ses: mezarlıkta kaval sesidir
diyen
huzurun sesine
sol
aldatılmış bir kuş sesidir: yaşam
la
süte uzanan dilini kedinin
öpmeye kalkışan bir kuş sesidir: ölüm
si
eksilir gün
mahrem bir düşün
içinize boşalan yağmurları gibi
çalan davullar da susar bir gün
hüzün en kırılgan yerinden
etinizi keser
bütün bildik sokaklar yalancıdır
bütün çıkmaz sokaklar çare
korkuların düşünden fırlar da gelir
bir kara yılan
süzülür
aniden
içinize
ve sizi zehirleyen
bu sus
bu sis
bu koca düş
ölüm kılığında af diler günden
ve bitişiğinizde soluğu sizi ürperten ışıktan/
biliyor musunuz
yine de eksilir gün
ve yol
ve her şey artık sadece: mezarlıkta kaval se…
Şiir:
Ela Dincer
Published Pazar, Temmuz 08, 2007 by borges defteri. 

Inti-Illimani (Şilili müzik öbeği)
İspanyolca’dan çeviren:
Ulaş Başar Gezgin
Ho Çi Min Kenti, Vietnam
I.
Samba Lando (*)
Gece paltosu üstünde
Parlamaktadır ay.
Parlıyor ay söylemek için
Yeni yasasını bugünün:
“Zencilere özgürlük,
Tüccarlar zincirlensin.”
Samba lando, samba lando
Neyin var senin, benim olmayan.
Öyle yoksuldu babam öyle ki
Mirası sözdü anca’:
“Mal sayılmaktan kurtulmak için”
-coşkuyla söyledi bana-
“Dikkat et tüccarlara,
Kaptırma hürlüğün’ onlara.”
Samba lando, samba lando
Neyin var senin, benim olmayan.
Diyor ki insanlar “vah yazık,
Yazık zenci olanlara”
Sanki çerçöptür karaderili,
Bırakılmış kaldırıma.
Bilmezler onlar kederi
Kederle olgun ırkımda.
Samba lando, samba lando
Neyin var senin, benim olmayan.
Yükselttik sesimizi
Birleştik tek bir anıda.
Söke’den Angola’ya,
Brezilya’dan Mozambik’e
İlişemezler artık bize,
Dönüştük tek bir tarihe.
Samba lando, samba lando
Neyin var senin, benim olmayan.
(“Canción Para Matar Una Culebra” (1979) albümünden (‘Bir Yılanı Öldürmek İçin Şarkı’ Albümü).
(*) Şarkının Türkçe söylenebilmesini sağlamak üzere, müziğe uygun olarak çevrilmiştir.
II.
Masmavi Gözler (*)//(Ojos Azules)
Masmavi gözler ağlama,
Ne ağla ne düş sen aşka.
Ağlayacaksın gidince,
Kalmayınca derde çare.
Söz verdin beni sevmeye,
Sevmeye ömür yettikçe.
Aradan üç gün geçmedi,
Bırakıp gittin sen beni.
Bir kadehte ben bir içim,
Zehirler içmek isterim,
Öldürmek için kendimi,
Unutmak için ah seni.
İspanyolca'dan çeviren: Ulaş Başar Gezgin-Vietnam