
Bir cinayetten ister istemez sebeplenir durumda olmak, o cinayetin failiyle suç ortağı
olmaktır. Sonuçlarından sebeplenebileceği bir cinayet olasılığını ortadan kaldırmaya
uğraşmak, bunun oluşunu engellemek için elinden geleni esirgememek; cinayetten
sorumlu olmasa da sonucundan sebepleneceklerin, insan olarak sorumluluğudur.
İnsan aklının aydınlanması, uygarlığın ilk önemli sıçrama taşıdır. Bu noktaya varmak için geçen süre- göreceli de olsa- kayıt tutan insan aklı için çok uzun görüldüğünden, bu söylem abartılı gibi durabilir. O güne kadar gelişen pek çok deneyimi aklın aydınlanması ile eşdeğer tutan bir yanılsamaya götürebilir.
Ne var ki, insanın yeryüzü yolculuğunda kendi kurduğu uygarlığa karşı elde ettiği hemen tüm kazanımlar, kaynağını - tıpkı uygarlığı kurma nedeni gibi- ekonomik sorunlardan, yani karnını doyurma meselesinden aldığından, uygarlığın insana rağmen ve ona karşı olarak, insanı ötekileyerek gelişmesine engel olamamıştır.
Otoriteden söke söke alınan her kazanım, yeni bir uzlaşma, çelişkileri gözden geçiren, yeniden düzenleyen, paylaşımın yasasını tekrar yazan bir ateşkes olmaktan öteye gidememiştir.
Aydınlanma devrimi, insana çıktığı yolun nedenlerini, bulunduğu yere nasıl vardığını, bıkmadan kazanıp sürekli devrettiği hakların aslında ne olduğunu, ne için yaşayıp ne için öldüğünü, savaşmak zorunda kaldığı hayatın çok uzun zamandır veri olan doğayla değil kendi kurduğu düzenle çelişkili olduğunu kavramasını sağlayan, hayatın tek gizi yaşamak iken yaşama engel olan tüm öğretilerin sorgulanmaya açık, sorgulanabilir, sorgulanmalı olduğunu hatırlatan, insanlığın ilk büyük düşünsel devrimidir.
Kölelerle zalimlerin kitabı aynı ise, hesabın dürüleceği bir yer olmalıdır. Aynı kitaba kölelerden çok daha inançlı görünen zalimler, kitapta yazan her ne varsa tam da tersini yapmaktan çekinmezken, ve bunu göksel otoriteyle sanki özel çok özel bir antlaşma yapmışçasına rahat, kaygısız dahası çekincesiz uygularken, kölelerin homurdanması karşısında pazara sürülecek savunma binlerce yıldır değişmemiştir :
Biriken sermayenin açığa çıkan kurnazlıkları kişisel aymazlıktır, sermaye de herkes gibi hesabını göksel otoriteye verecektir, ve biline ki herkesin defteri ayrıdır.
Aydınlanma devrimi, insana ‘büyük yalan’ın dışında yollar olduğunu işaret etmiştir.
O yolları bulabileceğini, büyük yalanı kendisinin yarattığını, kendisi olmasa ne uygarlık ne sanat ne bilim ne felsefe ne teknoloji hiçbirinin olamayacağını, kendi kanıyla yarattığı uygarlığın kendisine düşman ideolojisini ancak düşüncenin gücüyle yenebileceğini.
Bu yüzden, uygarlığı kuran insan aklının ilk gerçek sıçrama taşıdır.
Evreni anlamanın yolu, onu talan etmekten geçmez. Onu yaşamaktan geçer.
Bu basit gerçeklik için aslında akla da gerek yok. Ben sahip olmalıyım, ben bulmalıyım, ilk ben öğrenmeliyim, ben bilmeliyim, bir an önce ben görmeliyim türünden sayıklamalar kötü bir çocukluk hastalığıdır. Hiçbir şey öğrenemeden, bir bakmışsınız kapıdasınız.
İdeolojinin şaşmaz yazgısı, eninde sonunda otoritenin bayrağı olmaktır. Otorite ise, insanın öz benliğinin en büyük düşmanıdır. İnsan, artık sadece otoritenin söylemlerinin tam zıttını yaparak, kendi için kurtuluş umar noktaya gelmiştir.
Aklın aydınlanması, bize büyük yalan’ı görmemiz için ufuk açar. Onu kavrarsak, üzerine aklın yengisini inşa edecek kapıyı aralayabiliriz.
Ben diye sayıklayan uygarlık arsızı bela yok edildiği zaman, gelecek kurtarılmış olacak.
Çünkü insan, uygarlığı ‘biz’ olmanın altına imza atarak kurdu.
Öyleyse ya doğal yaşama dönüp tekrar ‘ben’ olacak, ya da ‘biz’ olmanın dayanılmaz ağırlığını akılla çözecek.
Ve ne komik ki, kurduğu uygarlıktan yılgınlığa düşmüş, çaresizce çırpınırken yazdığı, ardından kendi eliyle kendi katili otoritenin kucağına attığı, böylece sermayenin gelecek binyıllarını da sağlama aldığı kitabın, insan aklının ilk haykırışlarının sayfalarını hatırlayarak ;
Öldürmeyeceksin, ne olursa olsun öldürmeyeceksin.
Ne kadar akla yakın görülüyor değil mi ?
Oysa öldürmemek için paylaşmak zorundasın, paylaşmak için tersi durumda alacağın zararı hesaplamak zorundasın, zarar almamak için yeni kaynaklar yaratmak zorundasın, yeni kaynak için üretmek zorundasın, üretmek için işbirliği yapmak zorundasın, kıt günleri atlatmak için
işbirliği yaptıklarınla son lokmayı bölüşmek zorundasın, son lokmayı büyütmek için biriktirmek zorundasın, biriktirmek için ürettiğinin bir kısmını saklamak zorundasın, saklamak için onu korumak zorundasın, korumak için ordu yaratmak zorundasın, bütün bunları organize etmek için de bir otorite kurmak ve ona güvenmek zorundasın.
Sonrasında o senin en büyük düşmanın olacaktır, senin öz benliğini çalacak, senin üretimini kendine mal edecek, bunu sağlamlaştırmak içinse sayende göksel bir kimliğe bürünecektir. Üstelik senin bulduğun bütün yolları kendi için kullanarak sana çevrili yeni silahlar yaratacaktır.
Kurduğun uygarlık, seni kendi bedenine yabancılaştıracak, ilk iş koynuna girdiğin bedenden sonsuza kadar soğumanı ayarlayacak, özellikle senden esirgediğini marazi bir ben hastalığı olarak çocuklarının sırtına yüklemen için seni kullanacak, kapı komşunla seni düşman edecek,
işkence odalarında, cadı ateşlerinde, hain pusularda salyalarını akıtabilmen için elinden geleni ardına koymayacak, seni seninle birlikte kurmuş gözüktüğü demokrasi yalanının haşa efendisi olarak maaşlandıracaktır.
İnsan, akıl sahibi varlık olduğu için paylaşmayı seçmiş, ama paylaşmanın yolculuğunda paylaşamamanın kuyusuna gömülmüştür.
Bu kuyudan hangi iple çıkacak ?
Kuyuyu ören çıkış yolunu bilir!
Yazarı: Nefise Pınar / İstanbul 2007