
Bireysel ben ile toplumsal ben arasındaki savaş çok defa dikkat çekmiştir. Hem nasıl çekmeyebilirdi? Benim asıl korkum buna layık olan değerin verilmemesidir. Bireysel ben ile toplumsal ben arasındaki bu savaş görüldüğü halde muhakkak görülmek istenmemiştir. Onun gücü ve zorunluluğu da gizlenmiştir. Bireyleri birbirine bağlayan bu bilmeksizin, istemeksizin, hatta istekleri tersine onları birbirine karşılıklı göreve ve yardıma zorlayan ve aralarındaki geçimsizlik kadar da gerçek olan dayanışmayı gözlerimizin önüne sermek üzere bireyi bütün öteki bireylerin duşmanı haline sokan sürekli ve azaltılıp giderilemeyen(irréductible) aykırılığı bizden saklamak, ahlak biliminin belli başlı yalanlarından biridir. Bir başka belli başlı yalan da bireysel ben ile toplumsal ben arasındaki birbirine karşı olmayı görüp bilerek bir sürü şüpheli fikirler ve yapma duygularla bunu telafi ve tazmine kalkışmak olmuştur. Çok defa Etika'nın yeni şekilleri(Spinoza ile bir bağlantısı yok), hatta bu şekillerden, değerden düşmüş sayarak ahlaksal sıfatı bir yana bırakanları bile, bu ebedi yalanlara bilinçsiz olarak bir yeni şekil vermekten başka bir şey yapmazlar. Bireysel hayatla toplumsal hayat arasındaki bu çarpışmalar bütün varlıkların nizamını aynı derinlikte bozmaz. Hakkında hüküm verebildiğimize göre bu çarpışmalar ancak insanda görülür. Onun doğasındaki bu eksiklik ve tutarsızlıklardır ki, biz insan en çok ahlaksal bir "hayvandır" diyoruz!
Bu eksiklik ve tutarsızlık onun en yüksek fikir gelişiminin de nedendir, bu gelişim için bazı hususlarda bunlar ona yardımcı da olmuşlardır.
Sonuç olarak eğer
bizdeki her şey toplumsal olmasa ve biz başkalarına dönmesek(intibak etmesek) bizde hiç bir şey doğrudan doğruya kendimizin olmazdı ve oldukça açık tek mühürle damgalanmazdık.
Çeşitliliği kim kabul etmez?
Veya etmeyebilir? Aklına şaşırım.
Çeşitlilikten bazen çok ciddi bir çarpışma doğar. Ben başkalarıyım, fakat ben de "Ben"im. Ben her zaman için herkese bağlıyım, fakat her zaman için onlara da aykırıyım. Dostumun acısı her zaman, belki farkına varılmayacak surette, benim acımdır, onun saadeti, mutluluğu benim saadetimdir diyebilmeliyiz, bunu yapmamak için neden bunca kas gücü sarf ediyoruz, önce kendi sonra "yakınızmdakinin" sesini hiç duymuyoruz? Olympus dağının Tanrısı mıyız?
Anlatmak istediğim: "dost"bacağını kırarsa ben yine yürüyebilirim onun adına.
Ama gelin görün ki bu hep böyle değil, herkes hem başkalarıdır, hem de başkalarının "düşmanıdır". Herkes başkalarına dayanır, başkalarıyla yaşar, ancak başkalarına zarar vererek de sevinenler var!Başkalarının "ölümü" ile yaşar. Dedelerimiz de bizde yaşarlar, fakat onlar hala yaşasaydılar yeryüzünde bize yer kalmazdı, Herkes hem başkasıdır, hem de başkası değildir. Bir kimse ancak başkasıyla yaşar, fakat başkasına karşı gelmeksizin de yaşayamaz, başkaları da ancak kendisyle ve kendine karşı gelmeler vardırlar.
Bu hal ve durum varlığın trajik çarpışmasdır. Bu çarpışmadan bir şeyler doğar, ama adını ben bilmiyorum!
Felsefe tarihinin zümrüt taşı Kant boşuna mı onca çabaladı?
Eleştirel felsefe; sistemler kurma ya da yıkma çabaları değildir, barınacak bir yer bulmak için çatısız bir ev oluşturmak da değildir, tersine insanın akıl gücünün araştırılmasından buluşlar yapmaya başlamak ve amaçsız ve anlamsız akıl yürütmelerden kaçınmaktır. Hele ki bizim coğrafyamız bu işlerin (tersinden) cenneti sayılır. Tarih bilmeyiz "tarihçi" kesiliriz! Felsefe okumayız, tiksiniriz:"alim" kesiliriz! Bilime uzak dururuz "müneccim" kesiliriz.
Kuşku duymayız, küşkuçuluk nedir bilmeyiz, gerçeğin izini sürmek için ne denli elzem bir "araç" olduğunu önemsemeyiz.
Doğaya, özgürlüğe sırtımızı çeviririz, oysa şu iki "terim" yani doğa ve özgürlük kocaman felsefe kapısının menteşeleridir..
Ne söylenir, ne yazılır?
'Herkeste olduğu gibi, ben dahil, en budala insanda bile, sanki kalbine ayrıntısıyla yazılmış kolayca anlaşılabilen bir bilgi vardır. O bilgiyi merak etmek az şey mi?
Kendi yaklaşımı, yani "yaşamsal" alanın bakış açısı üzerine diğeri ile anlaşmak için söylenmesi gereken bir yasa' dikkat edin "öteki" terimini hiç kullanmadım, çünkü kimse benim için"öteki" değildir. Bu saçma sapan terimler birileri tarafından birilerini "uyutmak" için uydurulan zırvalıklardır. Ne "ötekisi" kardeşim? kim bu öteki?
Öyle davran ki, istenç ilkelerin her zaman için evrensel bir yasanın ilkesi olarak da geçerli olabilsin.
"Biz böyle düşünür, böyle yaparız" dedik, belki de en doğrusu buydu..ben'de hep "sen-biz" var, "öteki" değil, erdeme götüren nedenleri, sefalete götüren nedenlerle aynı kefeye oturtmak benim işim değil, bu işin de uzmanları var dünyanın heryerinde, kimleri kullanmazlar ki bu "haksızlığı" savunmak için, Zizek, Hegel, Kafka, Nietzsche'yi.. oysa keşke mesela bir Zizek'i "olduğu gibi" kavrayabilselerdi ve gelip yazsalardı, minnetdar olurdum tümüne. İşleri güçleri laf salatası üretmek, anlamsız, hesapsız, fütürsüzca ve büyük bircehalet, küstahlıkla o düşünürleri harcamak! Bunca yıldır, mangalda kül bırakmazlar, ama bir Allahın kulu da çıkıp bir Walter Benjamin, Adorno üzerine "öznel" bir yorum, katkı getirmez, şunu ekledim, şunu saptadım, kuşku duydum sesini hiç duyamazsınız, boş boş dolu dolu saatleri sayfaları tüketirler. Tipik periferi hastalıkları.Kültür hakkında, gidişat hakkındaki tüm fikirleri"soyuttur", hatta gereğinden fazla kibirlidir, "tözeldir".' Geçmişin büyük eserleriyle, şiirler, sanatla, edebiyatla ilgilenir, ama ona göre ucuz bir karışıma indirgenmiş olan ülke kültürünün düşüş durumuna küçümsemeyle bakar'.Oysa bu "sakat zihniyet" bazen modernliğin çıkışından beri kendi mirasının tarihin dışında kaldığını da bilir bilmesine, yine de kendi rezervlerine yönelir, bizim şaşkın meftun kurtuluşu nerde arayacağını bile bilmez!
Düşünce ahlaksızlığının, pornografisinin alası, daniskasıdır bu yaptıkları. Çünkü zihinleri darmadağın, duman olmuş! Yazınsal serüvenleri "aşırmakla" geçmiş birçoğunun, orjinal, özgün düşünce sahibi kaç kişi var? Nermi Uygur ve birkaç değerli isim dışında kim geliyor aklınıza?
14 Senemi üç filozof için verdim daha bir arpa boyu yol alamadım henüz. Bu ne "yavanlık" bu ne bonkörlük, bu ne havada bulup tavada mideye indirmek?
Ötekiymiş!
İnsan kalbinin karmaşık derinliklerinde "öteki" yok!
Tümü "sen","sen", "biz" olmalı. Buradan yak şimdi kendini, önce kül ol, sonra küll!
Kendini bil!
Selam,
Muhabbetle,
Sufi.