
Farkında mısınız? Bu mevzulara uyandınız mı? Medeniyetimizde adı Türkçe olan ve de birbirine düşman diller konuşulmakta! Bu da biz Türkleri hırpalamakta. Çünkü dildeki karmaşa gerçekten insanı “dilinden” bezdirecek denli yoğun.Kürt insanının Türkçe konuşmaya çalışmasının doğal sonucu olan farklılıklardan söz etmiyorum. O doğal bir süreç. Birincisi yabancı bir dili öğrenmek bu. Başbakanlarımız ABD başkanlarıyla Beyaz Saray’ın bahçesinde “yürürkene” konuştukları gibi bir dil. Onların “aççık vedde seçik” “ıkınan” ingilizce’lerindeki teklemelere nasıl bir “Hayal Rüzgarları” dizisi, iki “Neşe’nin kepek sorunu”, bir “dişlerne zzzıt” yaparım” reklamı sığdırabiliyorsa, Kürt vatandaşlarımız da doğal olarak işte öyle bir Türkçe konuşir! İşin bu yanı Neo-Türk muhafazakarlığının kireçlenmiş sinir sisteminin asabını bozabilir yalnızca. Bizim sorunumuz değil. Bizim sorunumuz yaşadığımız medeniyette çoğu zaman birbirine dokunmadan yaşayan Türkçe’ler. İmla Kılavuzu Savaşları!“İmla kılavuzunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!”Bir dilin gerçek göstergesi, bilimin ve sanatın merkezi megapollerde kullanılma oranı, sınıflar ve kuşaklar arasındaki anlaşmayı sağlama derecesi değil midir? Oysa bugün büyük kentlerde yaşayan insanın kulağına onlarca birbirine “yabancı” ve “küs” duran dil çarpıyor. Ama hepsi Türkçe. Bir de üstüne üstlük bir “Türkçe”den yana taraf tutup diğer Türkçe’leri aşağılamak da kaçınılmaz bir moda:
-Bunlar Türkçe’yi rezil ettiler kardeşim!Türkçe’nin kavramsal tartışma düzeyi tam bir kaos içinde. Benim gibi, “misyonsuz” ve “benim dediklerime kulak vermezseniz memleket elden gider kardişim” dangıllığından! sıyırmış çoğunluk için bu sorun daha bir “sorun” halinde. Hatta bir nevi “sorunsal”!Dört bir taraftan top ateşine tutulmuş haldeyiz. İmla kılavuzu örgütleri bizi sürekli sıkıştırmaktalar: Benim Türkçe’mi konuş! Niye? “Çünkü gerçek Türkçe’yi ben temsil ediyorum!”Kimi arkasını bir kuruma, kimi bir kültür paradigmasına, kimi bir ideoloji varsayımına dayamış bağırıyor: “Dil elden gidiyooorrrrrr!”Kim bunlar yahu? Televizyonda, gazetelerde, okularda yıllardır bitmeyen bir tartışmayı, tekrarlamaktan aşınmış bir savaşı yürütenler, yönetenler kim? Ortaöğretimde, yükseköğretimde, politikada, dinde, sanatta kafamızı allak bullak eden bu dil “ulemaları” kimdir? Kimdir bu her şeyi bilen putlar!, “sen neymişsin be abi”ler?..Bir kısmı arkası sağlam baylar, bayanlar: Öztürkçeciler, “Mustafa Kemal’in dil devrimi”, “Ulu devletimizin resmi dili” diye cırlayan Dil Kurumcu’ları, kurum kurum kurulanlar, kurumlar! Dil müessesesi!..Diğerleri Osmanlıcacılar. Onların da arkası sağlam: Binlerce yıl! “Ecdadımızın zeytinyağlı dolmalarını Rumlar çaldı”cılar! Yalan Rüzgarları!...Ha bir de “Ege kültürü bizim kültürümüzdür, Heraklitos, Ziya Paşa’nın bacanağıydı” şeklinde şeyeden Halikarnas Balıkçısı’nın geyik muhabbetleri…Resmi tarihin köle-aydınlarca üretilmiş gayri resmi yalanları, hepsi aynı sıkıcılıkta, hepsi aynı “bardak içinde takma diş” görünümünde. Naftalinli, havasız ve despot…Yalanın tarihi epeyi “tarihi”. Öztürkçecilerin doğumu cumhuriyetin kuruluşuna dayanmakta. Zayıflamış bir ülkenin cesaret isteyen yıllarına. Her korku durumunda olduğu gibi o yıllarda da adrenalin pompalamak lazım. Kendi bedenine sığınmak, güçlerini parlatmak, ego güçlendirmek…Öyle yapılmış. Amerika’daki Mohawk Kızılderelileri dahil (Ben de Conan’ın türk olduğu iddialarını okumuştum) herkesin Türk ırkından gelme olduğundan tut da, bütün dillerin Türkçe’den kaynaklandığı savına kadar güç verici dopingler alınmış, “hard drug”lar yutulmuş: En büyük millet bizim millet! Breh, Breh!...Güneş Dil Teorisi olarak adlandırılan ve de dünyaya “bir nevi Türk Güneşi” gibi doğan dilciliğe göre neredeyse evrenin başlangıcındaki “söz” de Türkçe’dir. Her şey de Türkçe’dir. Tersini söyleyense “haindir!”..Niagara Şelalesi aslında “ne yaygara” şelalesidir! Ecdadımıza göre gerçekler bitmez. Türk’ün hakkı yenmiştir: “Dük, Düdük çalan şeyhtir!” buyun bakalım!...Fakat kıymetli ecdadımız böyle dilsel yalanlar uydururken bir şeyi hiç aklına getirmemiştir. O da şudur, bir gün uydu televizyon izleyen genç nesiller insana sormaz mı? Yalan söyleyen “böyle” olsun mu diye?..O dönemin komik pantürkizmi bir süre sonra tavsamış, tavsamak zorunda kalmıştır. Ama söz konusu şovenizm bugünlerde öztürkçecilik olarak sarkmıştır. Hele tarihçi Mahmut Goloğlu’nun anlattığı yine Cumhuriyet’in ilk yıllarında geçen bir olay var ki inanılmaz. İsveç Veliahdı ülkemizi ziyaret etmektedir. Veliaht İzmir’de bir cumhuriyet balosuna davet edilir. Baloda kalkar bizi öven duygulu bir konuşma yapar. Mustafa Kemal çok duygulanır. Karşılık olarak bizim dilcilere hazırlattığı konuşmayı da o okur. Ama tirad! “Özün özü” bir türkçe’dir. Bütün “tümceler” yapaydır. Davetliler ve Mustafa Kemal dahil kimse bu konuşmadan bir şey anlamamıştır! Balonun bütün tadı kaçar. Goloğlu’na göre Atatürk bunun üzerine Öztürkçeciliğin hızını keser.İşte bugünlerde dilimize biber süren öztürkçecilik bu “hızı kesilmiş!” dilciliktir. Bir de hızı kesilmemiş olsaydı!..Bir tarafta “uslamsal örgünlüğün dil-bilimsel”liği diğer tarafta Osmanlıcılığın çağdaş kavramları yadsıyan Fecr-i ati feccati: Esabi firib-i tebcil olan tezkire-yi samiyye-yi asafhaneleriyle… Buyur?..Bir devlet düşünün ki, hukuk dili, şiir dili, felsefe dili, askeri dili, parlemento dili, devletin kurucusunun (nutuk) dili birbirleriyle taban tabana zıt: Türkçe değil sağırlar konfederasyonu!“Maktülün ırza tasalludu vaki olup iş bu cürümün mahiyeti tespiten hadise bundan mürekkeptir!” diyor hukukçu.“Eytişimsel varsayılan anlak, örgün bireyin imsel tasımlarında balkır!” şeklinde yazıyor öztürkçeci yazar!..“Bir drink alalım da gecemiz nice olsun, okey!” diye sunuyor radyodaki genç DJ.Öyle çok karışmışlar ki dilimize, konuşulan dili öyle aşağılamışlar ki, ittihatçı bir züppelikle öyle abuk sabuk sözler icat etmişler ki, anlaşılmamayı erdem sayan Arap dinozorları, devlet dinozorları, sofu dinozorlar, Türkçeci dinozorlar öyle karıştırmışlar ki kafamızı. Dilin yaşayan ölü yanlarını öyle tutuculukla savunmuşlar ki, bu kadavraların tatavasından sokakta, hayatın cıvıltısında yaşayan “canlı Türkler” sağırlaşmış, şavalaklaşmış…Sağır duymaz uydurur tam da buraya uygun bir söz. “Efenim” diyor insanlar birbirine “pardon anlayamadım” Sürekli “buyur, efenim, pardon” diye “iletişe-me-yen” insanlar topluluğu olarak bir arada yaşıyoruz işte. Evet bizim dilimiz anlaş-a-ma-ma dili. Haşlama bir dil. Füme bir dil.Kendi paslı kamaralarımızda inat ederek, dışarıda köpüren denizi, gökyüzünü, martıları, yaşayan dili yadsıyarak öfkeler içinde zıp zıp zıplayıp duruyoruz: Benim konuştuğum Türkçe doğru!..Bilimsel bir teoriyi nasıl anlatacağız ve o teoriyi hangi dille geliştireceğiz? Kimin dilini kulanacağız? Her kuşak yeniden Türkçe mi öğrenecek? Bizden önce yazılmış eserleri okumak, anlamak için yabancı dil mi öğrenmeliyiz? Bizi eski kuşaklarla ve gelecekteki kuşaklarla bağlayacak olan ne?..Tarihsiz, erken bunamış sarsaklıklarla her yirmi yılda bir yeni bir dil keşfetmekten biz sıkılmasak da yabancı ülkelerdeki Türkologlar bayağı sıkılmıştır sanırım.
Yazışma Türkçesi: Saygılarımla istirham ederim!Askeri Türkçe: Konuşlanan As.Tız. Bıs.lar..Dede Korkut Türkçesi: Dağlar sana giyit olsun, şahbaz atlar binit olsun..Orhun Yazıtları Türkçesi: Alper Tunga öldi mi, ıssız acun kaldu mi…Korkma Sönmez Türkçesi (Söylemesi en zor Türkçe): Buşşa faklardayy üzzenn…TRT Türkçesi: Sıkıcılıkta ışık hızı.Kabız Türk Aydını Türkçesi: Medyanın cilalı imajı bu konjöktürde invertibilite şeklinde insanlara presyon etmekte.Stüdyoda buluşalım Türkçesi: Sakın, samın, sayın konuşmacılara sormak istediğimiz bence bir meselenin sorusu sizden, kim, ha, hı?...Entelektüel genç kız türkçesi: İntim şiirsilerin yürek boğan fısıltılarıyla şiirin askerlerini alımlıyorum!Siyasi Şube Türkçesi: (Fonda çeşitli haykırışlarla), Duyum yapma okşarım mandallarını!Tophane Türkçesi: Hüoop bilader raconlarda kelek olmasın kolilerini çizmiyim, hadeeee, sar bakalım bir paparoz…Feminist Kadın Yazar Türkçesi: Erkek egemen duygusallıkları çaydanlıkların minik kuşlarına kanaviçelendiren süzgeç!..Delikanlı Türkçesi: N’aber moruk, noolsun be abi, takılıp gidiyoruz.. öyleeee, eyvallah koç!.Veeee radyoların “ımerikın Türkçesi”:Nambır van eeef eemmm meçroo efemmm, pavır efem..Yukarı illionis lehçesiyle Türkçe’ler?!
“Ooo may gaaaad, Koray keee, kalitenin kıkkası, başinizın püsküllü belası”“Nav neus. Başbekan Tensu Çillır Parılmentoyu açiş konışmesinda vats dee, pardın, o ne dedi? Nays Türkçe ama! What’re you thinking about this ha?Süper FM’in Kadir Çöpderimiyse bir FM güneşi: “Canlarııııım kral sizsiniz, muhabbetin belini kıralımmmm”Ama burada Tahsin Yücel hocadan söz etmeden geçmek olmaz. Televizyonda dil tartışmasına katılıp mizahçıları, radyocuları, “argolarıyla ısınmış” yazan gençleri eleştiren, eleştirmek hafif kalır, adeat tehdit eden Can Gürzap’tan Cüneyt Türel’den söz etmemek de ayıp kaçar.
Çevirileriyle saç özrümün artmasına neden olan Tahsin Yücel. Onun bana yaptıklarını kimse yapmadı. Bir kitap ekinde bir ilan: Rolland Barthes’ın şu kitabı çıktı. Çeviren Tahsin Yücel. Koşa koşa kitapçıya gider söz konusu kitabı hevesle alırsınız. Kolay değil Barthes okuyacaksınız. Çevirmene şükran hisleriyle dolusunuz. Kitabı okumaya…… başlayamazsınız!.. Çünkü başka bir dilde yazılmıştır: Aaa.. bu Türkçe değil! Kandırıldım.. bu olsa olsa Sanskritçe falan!İşte size Tahsin Yücel’in bir Barthes çevirisinin sunuşundan bir cümle: “Böylece dilin çevreni ile biçemin dikeyliği yazar için bir doğa çizeler..” Ne diyeyim, Allah müstahakını çizelesin” hoca!...Ya o, bu işi ben bilirim ne dersem dinleyip ona göre konuşacaksınız yoksa bacaklarınızı kırarım tafralarındaki Can Gürzap usta. Beyninde jandarmayla dolaştığını, dil yanlışı yaptığı zaman o jandarmanın süngüsüyle beynini dürtüp uyardığını teleizyonda elli milyona söyleyen Cüneyt Türel! Aydınlarının, sanatçılarının beyinlerindeki jandarma süngüsüyle övündüğü bir memlekette dil medeniyeti de bu kadar oluyor tabii..Onlar kültür dünyamızın renkleri sanatçı “ağabeylerimiz”, farklı düşünmeleri olsa olsa dünyamızı genişletir orası öyle, ama şovenistliklerini de itiraf etmeli. Kendi otoriteleri dışında “konuşan” insanlara çöplük ve de neredeyse “vatan haini” muamelesi yapmalarının altında yatan ırkçılığı, tutuculuğu, devlet tekelciliğini de belirtmeli. Her daim ellerini öperiz o ayrı…Kiminin jandarması öyle kimininki böyle. Örneğin şöyle: “Laik köpekler islam’ı yok etmek için Türkçe’yi uydurdular!” Bu da Suudi jandarmasıyla gezeni.Tercüman Gazetesi’nden bir iki örnek “mesela:” Hüsnü Özyeğin, Hüsnü Mesela, Yahudi Menuhin, Musevi Menuhin… Arkadaşlar öztürkçeye karşılar ya ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Yahudi e Öz kelimeleri de “yassak”!..İşte böyle.. o yasak, bu yasak.. kimi öz’e takmış, kimi mesela’ya. Onların izbe odalarının dışında “konuşan” insanınsa bunlar “hiiç” umurunda değil. Argonun diri, Osmanlıca’nın hicranlı, radyocuların Amerikan aksanlı gençliğinin ürettiklerini, öztürkçecilerin cuk oturan kelimelerini lisan yapıyor kendine. Öyle büyü lafları falan takmıyor sokaktaki insan. Çatır çatır yeni bir dil kuruyor. Canlı bir dil, sıkı bir dil yoğuruyor. Özgün bir kimlik çıkıyor kentlerde ortaya, yeni bir Türkiye kimliği ve dili. Daha farkına varamadığımız bir tür insan!.Son sözü sizin çocuklarınız söylüyor: “People ne yaşıyorsa ona göre takılıyor usta! Zart zurt’un manası yok!..”
YAZARI:Cem Sancar