Sayfalar

Cuma, Haziran 27, 2025

Bir Garip Hikaye ve Düşündürdükleri // Enis En

 

Bir Garip  Hikaye ve Düşündürdükleri // Enis En

 


Farklı ülkelerin siyasi ve sosyal tarihine dair anlatılar, her birimizin kendi ülkesinde bir anı çağrıştırabilecek karanlık ve aydınlık noktalar barındırır. Savaş, yaptırım, çeşitli devrimler ve değişim için her türlü çaba, farklı coğrafyalarda bir şekilde var olmuş ve olmaya devam ediyor. Bazı anlatıları incelemek, mutlak umutsuzluktan kurtulmamıza ya da boş umutlara kapılmamıza engel olur. Başarısızlıkları mümkün olduğunca kabul edip zaferleri değişim arzusu için bir fırsat olarak görmemizi sağlar.

 

2017 yapımı “Her Şeyin Öteki Yüzü” belgeseli, Sırp yönetmen Mila Turajlić’in imzasını taşıyor. Aktivist annesinin ağzından, Sırbistan’ın tarihsel anlarına atıfta bulunularak anlatılan bir hikâye. Çocukluğunda bir gün, komünist hükümet annesinin evini zorla birkaç aile arasında paylaştırır. Bir kapı yaklaşık 70 yıl boyunca kilitli kalır. Filmde yönetmen, o kapının ardındaki komşuyla, hâlâ hayatta olan Nada’yla buluşur. Komünist hükümetin kararıyla bir oda sahibi olan Nada, kendini gerçek bir proleter olarak tanımlar. Film, kısa da olsa, Sırbistan’ın siyasi ve sosyal olaylarını tarihsel bir perspektiften gözden geçirme fırsatı sunuyor.

 

Belgrad’daki bir apartman dairesinin hikâyesi, komünist dönemde bölündüğü zamandan bugüne, bir iç savaş, bir yaptırım dönemi, bir dış saldırı ve bir devrimi yaşamış. Dünyadaki ülkelerin bir şekilde deneyimlediği ya da deneyimlemekte olduğu tüm bu olaylar, anlatıcı gözünden birer başarısızlık olarak tasvir ediliyor. Ancak anlatıcı, tüm bunlara rağmen asla çabadan vazgeçmemiş. Önemli tarihsel anları yaşamış, siyasi olaylar hayatını doğrudan etkilemiş. Yine de bu belgeseli izlemeyi gerekli kılan şey, başka bir coğrafyada dirençliliği görmek; kendini ve çevresindekileri bazen azınlıkta hisseden bir aktivistin dilinden.

 

Foucault'I anlamak?

Yönetmenin annesinden, başarısızlıkların ve yenilgilerin anlatıcısından, “Sence en büyük düşüşümüz ne zamandı?” diye sorduğu bir an var. Annesi, 1993’teki Sırbistan’ın hiperenflasyon dönemine işaret ediyor. Tüm olaylar arasında, bu ekonomik baskı onun için büyük ve farklı bir başarısızlık. İnsanların ekmek ve süt için uzun kuyruklarda beklediği, süpermarketlerin boş olduğu görüntü. Filmin bir diğer ilginç noktası, Sırbistan’ın tarihsel geçiş dönemlerindeki seçim sonuçları. Komünist dönemle Miloşeviç dönemi arasındaki kıyaslama da dikkat çekici detaylar sunuyor.

 

Film, sosyal aktivist ve eski üniversite hocası Sırbiyanka Turajlić ile tanışmak için bir fırsat. Onun film boyunca yer yer konuşmalarından alıntılarla, zaferin, her tarihsel dönemeçte siyasi zevklerimize göre kutladığımız anlamda bir zafer olmadığına; asıl kalıcı olanın “değişim” arzusu olduğuna vurgu yapıyor. Devrimin hemen ertesi günü bir röportajda, bir Sırp şairin, zafer karşısında kötümser bir bakış açısı sunduğunu düşündüğü bir şiirini okuyor: “Özgürlük, mazlumların onun için söylediği şarkılar kadar güzel bir şarkı besteleyebildi mi?” Turajlić, olayların akışı içinde yanıtlanmamış ama önemli, belki de bazı dönemlerde her şeyden çok yanıtlanması gereken sorular soruyor. Devrimden sonra Eğitim Bakanlığı’na katılıyor, ancak zayıf noktalarının, ne yapacaklarını bilmemeleri değil, hükümet mekanizmasını hiç bilmemeleri olduğunu görüyor.

 

E.E