"Belki de bir
ayin merasiminde
Gelip gittiğim
bu yer
Bir taş biriktirmek
içindir bir zerreden."
E. Firuzi
Ritsos ve Taşlar
Taşların ayak sesleri de atların ayak seslerine benzer mi
Bay Ritsos?
Tiki tak, tiki tak, tiki tak..
Yoksa taşlar fısıldayarak mı yol alıyorlar?Nasılsa hiç
yakalanmıyorlar..Tam kafamızı çevirdiğimizde köşe başlarını tutmuş oluyor
taşlar. Yahut serverip sır vermez serdengeçtilerdir onlar, bizimle köşe kapmaca
oynuyorlar. Yoksa sessiz bir heyelan mıdıronlarınki, Dünya’nın ki gibi.. Sizin
taşlar, bizim taşlar, taşlarımız. . Kavimden kadîmetelaşlarımız. Yola dökülüp,
yoldan dökülüp, akıp gidiyorlar. Taşlar, kim bilir hangi geçmiş ruhların suretidir,
sudan izler taşıyan. Taşlar ne zaman yol oluyor, yol ne zaman su? Su ne zaman
gölge? Belki de taşlarinsandanhikâyelertoplayıp ketum bir kokuylagizliyordur içlerine,
amber niyetine.
Ütopik bir tesadüfle görüyorumRitsos adını, yol kenarında: “Ve sonra sadece taşlar kaldı”diyor şairyola
çekingen asılmış bir tabelada. Takip ediyorum onu, kentte durgun bir öğle sonu.
Görkemli bir kapı belimi kavrar gibi çekiyor beni içeriye.
Mütevazibir görevli buyur ediyor girişte. Tarihin ve azınlık olmanın bütün
mahcubiyetiyle gülümsüyor bana. İnsana, gülüşüne ısınıyorum. Sanki medeniyetten
yapılmış bir tepeye tırmanır gibi çıkıyorum yüksek merdivenleri. Yüksek tavanlı, yüksek kirişli, vefakârbir bina.
Küçük talebe elleri görmüş demir tırabzanlar, çocuk seslerini çoktan unutmuş. Sıcak
sınıflar boş soğuk odalara dönüşmüş, hatıralar dolaplara kaldırıp kilitlenmiş; ikiye
ayrılmış bir küre,kurşun kalemler, açılmaktan yorulmuş, küçücük kalmış boya
kalemleri, ürkek el yazılı defterler, kağıttan kayıklar, dokunulsa dağılacak
kitaplar..
Uzak bir zamandan Ritsos yansıyor perdeye, mavi bir
denizle söyleşiyor;“taşlar” diyor. Taşlar derken kıymetli kitaplardan bahseder
veya nadide bir şeye dokunur gibi itina ediyor şair. Ritsos taşları belki de
antik Yunan heykellerinin önünde saatlerce oturduğu ve onların destanlarını dinlediğiiçin
seviyor. Durup onunla söyleşiyorum..
Sevgili Bay Ritsos,
Talihe bakın ki sizinle taşlardan tanışıyoruz. Şiirden
tanıştığımızı da söyleyebilirdim veya demokrasiden veya Ege’den, aşktanama en
çok taşlardan tanışıyoruz işte.Taşlar şiirle ve ayaksesleriyle girdiğinden beri
hayatıma.
Şeytan Adası’na düştüğünüzde, kesin ve yalın bir sürgün
hayatınızın dört duvarıyken yüzünüzü taşlara döndünüz. Belki de bazı taşlar,
varoluş hedeflerini biliyor ve sizi bekliyorlardı.Siz de onları ayrı ayrı
kumaşlar gibi keşfettiniz; mermerşahi, tartan,filafil, fresko, atlas,satin,haki…Ve
onlara ne tanrılar ve ne kahramanlar nakşettiniz…Öyle güzel ve alımlı suretler
çizdiniz ki onlara sürgündeki hücre arkadaşlarınız isyan etti: “Nasıl da genç
ve güzel tanrılar çiziyorsunuz; bağ, bostan gülistan’mış gibi hayatımız!Yaşadığımız
bu sefil hayatı neden anlatmıyor ve duyurmuyorsunuz? Yoksunluk, eziyet ve
şiddet dolu bir dünyada nasıl oluyor da resmettiğiniz hiçbir şeyde biz yokuz?”dediler.
Hatta o kadar öfkelendi ki arkadaşlarınız sonunda şu cümleyi de duydunuz; “Bay Ritros!..Delirdiniz mi yoksa,kendinize
geliniz!” Siz tanrılarla ve taşlarla konuşmaya devam ettiniz ve sevgiden, aşktan
dem vurdunuz. Görkemli aşklar için tutkulu yüzler yonttunuz taşlarınıza.İnatçıydınız,
taşlara her daim inandınız. Oysa ne çok fırtına gördü o taşlar:
Ani bir Rüzgâr
esti. Ağır pancurlar gıcırdadı.
Yapraklar
toprak üzerinden havalandı uçup gittiler
Sadece taşlar
kaldı. Bunlarla idare etmeliyiz şimdi.
Bunlarla-
tekrarlar- bunlarla…Gece mor dağdan inerken
Ve
anahtarlarımızı kuyuya atarken
Taşlarım,
taşlarım – der- tanımadığım yüzlerimi ve bedenimi
tek tek
yontayım, bir duvarın üstünde kuvvetle sıktığım elimle.
Gök şimdi,
yaralı bir martı,
Süzüldü
denize.
Sana
kargaşalığın üzerindeki
köprüyü
kurmaya çalışan bu el
kırıldı.
Bak bana:
Ne kadar
çıplak ve suçsuz
duruyorum
önünde.
Ani bir rüzgâr yeniden estiğinde görkemli bir törenle
yakıldı bir kitabınız! Siz yine de EROTİKA!!diye bağırdınız ve “Çocuğun gördüğü
düştür barış” dediniz ardı sıra. Bizim yakadan yankı aldı sesiniz..
Sonra taşlar uzo uzattı size; Kalimera!Siz,yasu!dediniz. Şiirleriniz
Ege’den esti bize. Biz yıllarca bildik
Zorba’yıve zeybetiko oynadık.
Sonra, sonra..
Yavaş yavaş
çekildi aramızdan biraz üzülmüş gibi
Tuhaf bir
şekilde dinginlik içinde, bulmuş gibi
Büyük, dile
getirilemez bir şey-başsız bir heykel, bir yıldız, bir doğru
Son ve biricik
doğru;-hangisini?-ona sorduk. O
Konuşmadı,
sanki öğrenemeyeceğimizi ne de öğrenmek istemeyeceğimizi
Biliyormuş
gibi.
İlk taşı
Biz attık ona,
dostları. Düşmanlarının canına minnet.
Duruşmada
Sordular ona,
bir daha sordular. Tek sözcük çıkmadı
Ağzından. O
zaman başkan
Hızla çaldı
zili, bağırdı, öfkelendi; sessizlik olsun diye,
Sanığın
sessizliği duyulmasın. Oy birliğiyle verildi yargı.
Teker teker
geri döndük ve alnımızı duvara dayadık.
…
Bu eski okulun yüksek beyaz duvarında karşınızda duruyor
ve küçük bir talebe gibi taşlarla daha neler konuştuğunuzu, onlardan neler
öğrenip onlara neler söylediğinizi merak ediyorum. Sanki beni duymuş gibi bir fısıltı dökülüyor
duvardaki dudaklarınızdan:
“Ve sonra taşlar
kaldı.”
Kainatın sırrına ermiş gibi tekrarlıyorum..
“Ve sonra taşlar kaldı.”
İşte bu pek hüzünlü Bay Ritsos..O yüzden, şimdi bu
mektubu yazarkenbana biraz deniz veya biraz müzik lazım.. Deniz oldukça uzak, uzanıp
birkaç tuşa dokunuyorum oturduğum masada ve bulduğum bir melodinin beni
yatıştırmasını umuyorum. Müzikle birlikte kilise korosu gibi inişli çıkışlı çalıyor
kalbimde. Derken atlar sökün ediyor dörtnala, kalbim yuvarlanıyor yerinden ve
taşlara karışıyor.Yuvarlanırken bir ritim bile tutturuyoruz birlikte; tik tak,
tiki tak, tiki tak..Sonra taşlar..Sonra taşlar yoldan yola, yoldan yola..
Taşlar yeniden yol alıyor, ayak
izlerimizden ve gölgelerimizden yeni hikâyeler, yeni şiirler toplayarak.
Taşlar için üzülmeyin artık Bay Ritsos..
Efharistopoli
file
Elif Firuzi
* “Ve sonra Taşlar
Kaldı” (Ritsos), KirkorSahakoğluÜtopyasergisi,
Galata Rum Okulu, Haziran 2017.
Efharistopoli
file:Çok teşekkürler dostum