Sosyalist
Kafka
Sonsuzluğa
sığmayan düşünceleriyle…
(Ziya
Alpay Anısına…) / Sufi.
Franz Kafka, Gustav
Janouch'a (Kafka İle Söyleşiler) bir dileğini aktarır, tekrar okuduğumda
dikkatimi çeken bir konu. Kafka, Janouch'a der ki: "Keşke Maxim Gorky,
Lenin'le olan anılarını da kaleme alsa, tıpkı Tolstoy'la yaşadığı o güzel
anıları yazdığı gibi". Kafka, Gorky hakkında konuşurken "onun kalemi
sanki teninden bir parçadır" ibaresiyle vurgu yapardı. Sonra döndüm kendi
ergenlik yıllarımı anımsadım. Gorky'den bir öykü geldi aklıma, adı
"Görüşme". Yıllar sonra öğrendim ki o öykü aslında Gorky-Lenin
görüşmesinin örtülü anlatımıdır. Demek ki Kafka o öyküyü (öyle tahmin ediyorum)
okumamıştı. Ama tek bir tarih hiç aklımdan çıkmaz:1924! Lenin ve Kafka o yıl
vefat ettiler.
Kafka’nın erken yaşlarda sosyalist akımlara ilgi
duyması. Prag’ ın sol cenahlarıyla çekişmeli tartışmaları, uzun Cafe
sohbetleri, hatta Kafka’nın bir yazısı var: “Mülkiyetten yoksun
işçi sınıfı” ve diğer yazı-mektuplarında onun içinde bulunduğu tefekkür dünyasının şifrelerini fazlasıyla açığa çıkarıyor. Kısa ömrünü edebiyat için adayan bir yazarı, Kafka’yı ne kadar
tanıyor, biliyoruz ki? Sıfır. Sıfır diyorum, çünkü böyle bir Kafka’nın
varlığından çoğu ciddi yazar ve politik çevrelerin bile haberi yok. Lenin
anılarını okumak için yanıp tutuşan bir Kafka var karışımızda ama öte yandan
örneğin Y.Küçük’ün onun hakkında verdiği isabetsiz , talihsiz devalue edici çok da nahoş “fetvası” var, ya diğer bir iki sözde
edebiyat eleştirmeninin Kafka veya Dostoyevski hakkındaki “atıp tutmalarına” ne demeli? Ki bu maskaralıklar bize özge yavanlıklar, işi bilmemezliktir, bu tür safsataları başka bir ülke de
görmemiz, okumamız olası değil. Sözde Sol kültür ve dil aracıyla Kafka’yı eleştirirler, oysa Kafka’nın Sosyalizm düşüncesiyle olan
içli dışlı dünyası hakkında bir şey bilmezler, kuru gürültü, kuram yoksunu zihinler, çünkü ciddi bir araştırma
süzgecinden geçmez üfürülen herze kelamları. Kafka’nın yapıtları bir politik
doktrin metni değil, bazıları (adını
verdiğimiz makale gibi) öyle olsa bile. Kafka discourse yaratmadı ki. Roman
kişilikleri ve içinde bulundukları koşulları öne sürdü. Tüm yapıtlarında duygu, tavır, düşünce ve
ruhsal fırtınaları tek tek sıraladı. Bir roman daha ne yapabilir ki? Kafka’nın
güç ve iktidar kavramı karşısında tüm sinir uçları teyakkuz halindeydi ömrü
boyunca. Onun iç dünyasına girişin de
kendine göre yolu yordam var, öyle ezber düşüncelerle yapamazsınız.
L.Goldman’ın güzel
bir ibaresi var: “ Edebiyatın sembolik dünyası, ideolojik söylemlere
indirgenemez. Edebi yapıt, politik ve felsefi doktrinlerden veya sadece soyut
kavramlardan ibaret değil. Nesne ve hikayelerle
dolu bir hayal evreni keşfidir”.
Kafka’nın çocukluk
arkadaşı Hugo Bergman , Kafka’nın dilini yakasındaki görünmez kızıl karanfile benzetir ve dostluklarının
sekteye uğramasını Kafka’nın Sosyalist düşünceye eğilim göstermesinden sonraki döneme bağlar, kendisini katı bir
Musevi olarak görür Bergman ve ilave eder: “Bir katı Yehudi(kendisi) ile
Sosyalist Kafka arasındaki düşünce ihtilafı”.
Bu bir tarihi
gerçektir ki Kafka kendini Ekim (1917) devrimine çok yakın hissediyordu. Milena’ya yazdığı mektuplarda Bolşevizm hakkında yazarken “tenime, ruhuna,
kanıma çok ağır bir etkisi oldu” der. Mektupların yeni yayıncısının görüşüne göre
Kafka’nın işaret ettiği yazı Bertrand
Russell’in “ Bolşovik Rusya” başlıklı
yazısıdır. Kafka ilave eder: “oradaki
olayı bir bütün olarak kabul etmiyorum ama kendi orkestrama uygun olan bölümünü
tutuyorum”.
Milena’ya yazdığı başka bir mektupta : “benim yazı
üzerine (yani Russell’in yazısı) olan açıklamalarımı doğru anladığından emin
değilim. Yazarın o yazıda kınadığı şey benim doğrumdur, yeryüzündeki en müthiş
olandır”. Russell, yazısında yer yer Sosyalistleri sert dille eleştirir, Kafka’nın tepkisi bu
görüşlere karşı.
Kafka’yla ilgili en
ilginç belgeleri toplayan Max Brod, 1930’lı yıllarda Michael Kasha ’ya ait bir yığın belgeye ulaşır, M.Kasha, Çek Anarşist hareketinin kurucularından
sayılır. Belgelerin tamamında Kafka’nın da adı geçiyor, toplantılarına
katılmış, konuşmalar yapmış. Kasha’nın ön safta yer aldığı Mlaich Club o
dönemin Çek gençlerini özgürlük, anti militarist ve kilise karşıtlığı
düşüncesiyle tanıştıran ortam ve oluşumdu. Kafka,
1910-1911 yıllarında Anarşistlerin tüm konferanslarına katılır. İdam karşıtı
gösterilerin tamamında ön safta yer edinir.
Gustav Janouch’la
yaptığı söyleşide (ömrünün son demi), Çek anarşistlerini müthiş över, “değerli ve hoş meşrep insanlardır” der.
Bu da şunu gösteriyor ki bu etkileşim iki yönlü ve karşılıklı idi. Yani Kafka sadece Çek anarşistlerinin
düşüncelerinden etkilenmedi onlara
inanılmaz katkısı olmuştur. Kafka’dan o düşünceleri romanlarına veya
yapıtlarına yansıtmasını beklemekle o dönem de bile abesle iştigal
sayılırdı. Çünkü mesele çok başkaydı. Düz ve donuk bir bakışı yoktu Kafka’nın. Politik yazınla bir edebiyat yapıtı arasındaki
o ince çizgiye fazlasıyla hakimdi. İsteseydi, tüm yapıtlarını birer politik bildirim manzumesine dönüştürebilirdi, ama o bu eylemin bir sabun köpüğü olduğunu biliyordu, insanı, insani olanı dehşet güzel bir dille anlatmayı seçti, her yapıtı bir başyapıttır insanoğlu için. Biz bugün sadece
bir kalın çizgiyi onun tüm yapıtlarından çıkarabiliyoruz kimi düşüncelerini: İnsan ve Özgür irade,
özgürlük kavramı, üstelik kırmızı çizgiyle işaretlenmiş edebi göndermeler."Kafka insanı pas geçti" çıkarsamasını bizim aklı evvellerden duymak kadar rezil bir ifadeye daha rastlamadım. Kafk'nın dünyasından (bırakın edebiyatı) haberleri yok.
Evet, sevgili Kafka:
“Her şey bir aldatmacadır: en az
yanılmaya bakmak, normal ölçüler içinde kalmak, en aşırının peşinden gitmek”.
Sen, hep çok yaşa Kafka.
Sufi.
[Franz Kafka, bir sabah korkulu rüyalardan uyandıktan
sonra kendini birbirinden bağımsız bir şekilde hareket edebilen, paslanmaz
çelikten kırk iki katmanlık bir heykel olarak buldu. ‘Güneşte K’ isimli bu
devasa kinetik heykel, Çek sanatçı David Cerny‘nin elinden çıkma. Prag’ın iş
merkezlerinden birinde yer alan bu heykel, devlet memurlarıyla uğraşarak
delirmekte olan kişilerin dikkatini dağıtıyor.]