Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



Yürümek…




“İnsan, siste ilerleyen insandır. Ama geçmişin insanlarını yargılamak amacıyla geriye baktığında yol üzerinde herhangi bir sise rastlamaz.  Onların uzak geleceği sayılan, sahip oldukları şimdiden bakıldığı zaman, yolları büsbütün aydınlık ve tüm boyutlarıyla açık görünür. İnsan, arkasına baktığında yolu görür, ilerlemekte olan insanları ve hatalarını görür; ama sis dağılmıştır artık yoldan.
Ama bununla beraber, tümü, Heidegger, Mayakovski, Aragon, Ezra Pound, Gorki, Gottfried Benn, Saint-John Pers, Giono,  hepsi  sis içinde yürüyorlardı ve insan kendi kendine sorabilir: En kör kimdi?  Lenin üzerine şiir yazarken Leninizmin nereye gideceğini  bilmeyen Mayakovski mi? Yoksa, onlarca yıl sonra onu yargılamak isteyen ve  onu kuşatmış  olan  o sis tabakasını göremeyen bizler mi? Mayakovski’nin körlüğü ebedi insan durumunun içinde yer alır. Mayakovski’nin yolunun üzerindeki sisi görmemek, insanın ne olduğunu unutmaktır, kendimizin ne olduğunu unutmaktır.” /
M. Kundera
Çev. Poetic Mind


Aşkın küçük sandalı
Hayat ırmağının akıntısına
Kafa tutabilir mi!
Dayanamayıp parçalandı işte sonunda...
Acıları
Mutsuzlukları
Karşılıklı haksızlıkları
H a t ı r l a m a y a  b i l e  d e ğ m e z :
Ödeşmiş durumdayız kahpe felekle.
Ve sizler mutlu olun
Yeter. ” 
Mayakovski     



Nietzsche. Son kitaplarını yazdıktan sonra ne oldu? // NONA




Nietzsche,  Nice (Fransa) ve Cenova(İtalya) da ağır geçen hastalık dönemlerinden sonra , Nisan 1988 de  İtalya’nın Torino kentine gider. Bahar’ı orada geçirir.  Yazın Sils Maria’ya geçer.  İnınlmaz biçimde, daha önce tasarladığı  üç kitabını kısa sürede bitirir.  “Wagner Olayı” , “Der Antichrist” ve “Bir Putun Alacakaranlığı” başlıklı yapıtları bu dönemin şaheserleridir.  (Ne yazık ki bütün bu kitapları basılı olarak eline aldığında hastaneye yatırılmıştı.)
  Nietzsche, 1988 yılının Eylül ayında tekrar Torino’ya döner ve  kendisinin doğum yıl dönümü için Ecce Homo’yu kaleme alır.  Bu çalışmasından sonra Nietzsche için o çekilmez dönem başlar.  18 Ekim tarihinde dostu  Overbeck’e  bir mektup gönderir ve o mektupta kendisini yeryüzünün en kadirşinas insanı olarak vurgular, baştan aşağı Sonbahar havasında olduğunu yazar ve o can alıcı cümleyi kurar: “ Büyük hasat için hazırım”, der.  Kısa süre sonra yani  1889 yılının Ocak ayında  dostlarına mektuplar göndermeye başlar.  Bu mektuplarda kullandığı imzalar çok ilginçtir ve ilk kez  “Dionysos” ve “Çarmıha Gerilmiş”  adlarıyla mektuplarını bitirir. Ama en dokunaklı olay 3 Ocak 1989 günü Torino kentinin Calo Alberto meydanında yaşanır. Bir faytoncu, atını çok fena kırbaçlıyordu ve  bu olaya tanık olan Nietzsche , atın boynuna sarılır, kendinden geçer ve yere yığılır.  Doktoru ona  antiepileptik ilaçlar verir. (o dönem hangi bulgulara göre bu tanıya gidilir, bilinmez). Nietzsche Ocak(1889) aynın dört, beş ve  altıncı günü, Dionysos ve Çarmıha Gerilmiş imzalarıyla birkaç mektup kaleme alır. Dostu Prof. Burkhardt (Basel Üniversitesinde tarih hocasıydı), mektubu alır almaz tedirgin olur ve ortak dostları olan F.Overbeck’i acilen ziyaret eder (ertesi gün Overbeck’e yazdığı mektup da kendisine ulaşır ki mektubun içeriği onun pek iyi olmadığını açıklar ). Overbeck, mektubu alır almaz soluğu Torino’da alır ve Nietzsche’yi ziyaret eder, gördüklerine inanamaz,  günümüzün tabiriyle manik depresif bir tabloyla karşılaşır, bazen hiç yere kahkaha atan ama kısa süre sonra ağlama krizine giren sonra piyano çalan ve bir köşeye sessizce çekilen, yığılan, ruhen çökmüş bir  Nietzsche vardı karşısında.  Overbeck, yanında götürdüğü genç bir doktorun da yardımıyla onu Basel’e  getiriyor,  annesini bilgilendiriyor ve Basel’de hastaneye yatırılıyor.  Suskunluğu uzun sürüyor,  artık hiç kitap yazmıyor, sadece kısa ve çoğu anlaşılmaz  bir yığın not tutuyor. 11 yıl süren bir sessizlik döneminden sonra 25 Ağustos 1900 tarihinde sonsuzluğa kant çırpar...

Nietzsche, 10 Ocak 1889 tarihinde Basel’deki hastaneye yatırılır. İlk tıbbı rapor hazırlanır:
Hasta çoğu zaman üzgün, içe kapalıdır.  Çok yemek yiyor, durmadan yiyor…Sürekli kendisinin çok önemli, bilinen birisi olduğunu söylüyor . Kadın istiyor.”
Tam bir hafta sonra ikinci tıbbı rapor düzenleniyor:
Hızlı ilerleyen felç durumu ve Sifliz’e bağlı enfeksyon” ibareleri  göze çarpıyor bu raporda. Doktorları ona sadece iki yıl yaşama şansını tanıyorlar, ki bu konuda ciddi yanılgı içersinde olduklarını sonraki tarihler gösteriyor ve Nietzsche o tarihten sonra  tam 11 yıl yaşıyor.

Borges Defteri’ndeki dostlara teşekkürlerimle.  Nietzsche odaklı okumalar-araştırmalar sub grubunu  uzun zaman önce kurduğu için. Nietzsche, tüm zamanların düşünürü, filozofudur.  Parlak zekasıyla  insanlığa kazandırdığı yapıtlarlarıyla yaşama dair  soru sordurmayı asla kesintiye uğratmayacak

 NONA

Görseller: 
                                             Nietzsche, hastaneye yatırıldıktan sonra tutulan ilk rapor.


                                          İkinci tıbbı rapor.


Hastalığı sırasında yazdığı mektuplardan.


Yaşamın son 11 yılında tutulan notlar.


David Fino (ortada duran), Nietzsche'nin ev sahibi Carlo Alberto meydanından geçerken tesadüf eseri Nietzsche'yi kendinden geçmiş biçimde yerde buluyor, evine taşıyor, doktor çağırıyor, ilk müdahale yapılıyor.  İyi, 
güzel insan.


Torino-Calo Alberto meydanın o yıllarda ve Nietzsche'nin kendinden geçtiği yer.

MEKTUPLARDAN:





Bir kadına/adama yürümek…// Kemal Çubuk




“Yürümek” sözcüğünü, (genellikle) ilerlemek, bir zemin üzerinde “zaman”la hasbihal etmek gibi algılarız. Zemin dediğimizde de elimizdeki kavram “yol”dur. Zaten zamanın geriye işleyen bir şey olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Teorik fizikçilerin solipsizmi yasalaştırmaya bu denli yakın olduğu bir “zaman”da, geriye işleyen bir zaman fikri çok da şaşırtıcı gelmeyecektir bana.

Dikkat edilmesi gereken konu ise zamanın “dönmesi” değil, sıfır noktasından eşsüremli iki yöne ilerlemesidir. Geçmişe yolculuk yapmayacağız, bunu mütemadiyen hafıza dediğimiz araç ve onun irinli belgeliği içinde yeterince yapıyoruz.

Eşdüremliliğin; iki ya da daha fazla çekirdeğe sahip bir işlemci gibi zamanı, kendi üzerine katladığını düşünebiliriz. Birbiriyle ilişkili ama birbirinden bağımsız görünen iki eş işlem... Kuantum mekaniğinde sanırım buna “dolaşıklık” diyorlar. Her ne kadar, Einstein tanrının zar atmasını istemese de o zar boşluğa çoktan bırakılmışa benziyor.

İşte rüyalarıma giren de tam olarak bu eşleşme/dolaşıklık durumu... Nasıl ki yürümek dediğimizde “yol”u çağırıyorsak, yol dediğimizde de kendini çelişme olarak kurgulamış kısıtlı bir mekanı (fanus) çağırıyor olabiliriz. Hatta, klasik zaman algımıza bağlı olarak hem ileriye yönelebilir hem de attığımız her adım bir sarmalın içindeymişçesine bizi ilk noktaya yeniden taşıyabilir. Bu bir geriye dönüş değildir. Eylemliliğin ya da düşüncenin eşsüremli iki ya da fazla sonuç üretmesidir.

Buradan itibaren ruhbilimin dahası psikanalizin alanı görünürleşmeye başlıyor. Yürümek, salt bir ilerlememe midir? İnsan tekinin ilerlemesi, bir sağaltım mıdır? Soruların başı taşın altında kalsın, ben yürümek sözcüğünden, bir deyime “yol almak” istiyorum:



Bir kadına/adama yürümek... bu deyimin içinde, hem hamartia hem de mizah barındırdığını düşünenlerdenim. Bu düşüncenin doğruluğunu peşin hüküm haline getirirsem, kadına/adama yürümenin traji-komedi olduğunu da söyleyebilirim.

Yürümek eylemi, sonu(nu) hazırlayan bir trajik hatadır ama seni öldürmez, bir şekilde ayakta tutar ölmekten daha zalim bir italyan sahnede çırılçıplak ve gülünç bırakabilir. (İtalyan sahne, göstermenin faşizmidir. Mekanı üç duvarla örmek, gözün tek bir bakış açısına sahip olmasına neden olur. Bu da sanatın alımlayan üzerindeki iktidarıdır. Bu yüzden deneysel ya da avand-garde işler genelde mekanın yapısını bozup onu daha adilce yeniden kurmakla başlar.)

Komik ya da trajik olanın ahlakla yakın bir ilişkisi yok. Yakın olmayan ilişki, insanın kendinde bina ettiği etiğe sorular sormasıdır. Bu sorular ise içinde pek türlü ayıbı,sakıncayı,kendilik duvarını, marquis de sade'ı “filan” barındırabilir. Yanıtlar, soranda kalsın şimdilik.

Yakın ilişki ne olabilir öyleyse? Elbetteki eşsüremli hareket ve sonucunda ortaya çıkan şeyin hareketsiz/durağan oluşudur, yakın ilişki... Kafka, “Belli bir noktanın ötesinde, artık geri dönüş yoktur; işte o noktaya ilerlemek gerekir” diye yazmış ve ben de bu satırı 20'li yaşların başında okumuştum. Ve ömrün bir rol modeli varsa o da bu cümledir diye kabullenmiştim. Oysa kesinlikten uzak bir yargı daha var elimde: Öyle bir noktanın varlığı, öyle bir noktaya inanmakla başlar (Düşüncenin dolaşıklığına bir örnek daha)!. Bu inanç hiç oluşmazsa, yol da oluşmamış olur. Bazen, Kafka'nın, Kafka'yı (ziyadesiyle) yanlış anladığını düşünüyorum. Benim, Kafka'dan beklediğim yolun sonuç üretme yeteneğini değil de yol ve sarmal ilerlemenin özdeşliğini/dolaşıklığını vurgulamasıdır. Sanırım yakın ilişki için de birşeyler belirginleşmeye başladı. Eğer ki görüntü kendini eleveriyorsa, şu andan itibaren susmam gerekir. Zira buradan itibaren, düşüncenizi “daha da” belirgin kılacak bir tuzağa düşebilir ve size oradan seslenebilirim...

Son cümle şu olsun: bir kadına/adama yürümek aslında insanın kendisine yürümesidir: düşüncenin durağanlığıdır bu da!

Kemal Çubuk


Haiku // A. Ahıska






Rüzgarın yeryüzünü kırbaçladığı gibi olsun arifane hüznün, dışavurumun.
Durma “Heşteg” vur, sisli dudaklara,
Boğuk seslere, çözülür belki kutup gümüşü.


A.Ahıska


Hakikatsizlik!..// Sufi




İnsan yaşamı  hüzün gösterisidir adeta, bu konuda hiç tereddüt etme.
Çirkin, ağır ve karmaşıktır.
Çoğu kimsenin gözünde sanat’ın tek işlevi,
 tüm olumsuzlukları dumana çevirerek gökyüzüne göndermekten ibarettir…” 
G.Flaubert-(Mektuplar)

İngiltere kralı 8. Henry, güzel bir kadına aşık olur.  Roma Başpiskoposu (Papa) 7.Clement’e bir mektup yazar ve ondan birlikte olduğu eşinden boşamasına resmiyet kazandırıp yeni sevgilisiyle evlenmesi yönünde istekte bulunur. Papa isteği geri çevirir. Bu kez 8. Henry , din kisvesi altında kendi otoritesini devreye sokar ve İngiltere halkına İngiliz Kilisesinin yeni lideri olarak atar, yeni güzel sevgiliyle evlenir, zavallı kadın doğum yapamaz ve ona bir evlat veremez, bunun üzerine hapse atılır  ve 1536 yılında kılıçla kafası koparılır, kraliçe olduğu için balta kullanılmaz. 8. Henry halkın, cahil halkın gözünde artık eksiksiz bir yeryüzü Tanrı gölgesidir. Yine bir kadına tutkuyla bağlanır onun da kafasını keser. 6 kadınından ikisini öldürür. Ama sorun yok, o dini bütün bir kraldır, istediği kadar zulüm-yalan- hokkabazlığa baş vurabilir. 
Şair Nesimi’nin ünlü hükümdar Timur’un yüzüne karşı söylediği sözdür: “İki tür insan vardır: Kamil ve Cahil”, sonra ilave eder: “Siz dini, Allah’ı kullanarak halkı kandırmaya devam ediyorsunuz, ama yeryüzünde bir gün o Kamil insan zafer kazanacak, o her şeye vakıf insan.”  Yani edebiyatla, kitapla, sanatla dost olmak hemhal olmak yetmiyor aziz kardeşlerim. Güç dengesinde, önüne konulan terazide hangi kefede yer edinmen gerektiğini bilmeden tarihten gelen bir safsata ve ahlaksızlığa hala göz kırpabiliyorsan ve çıkar-hokkabazlık dolu politik bir sofraya kendini güçten yana yem edebiliyorsan, o kafası kopartılan zavallı güzellerden bir farkın yok.  Ondan sonra gelip zafer narası atma, biliyoruz, Spartacus’tan beri muktedirler nara atıyor.
Herkes kendi öznel tarihini kendisi yazar, başkası değil.
Adorno yerden göğe kadar haklı, çünkü sonuçta bütün bu  sapkınlıklar ve işin özünü kaçırmanın bir ucunda hep burjuvazinin bitmez bilmez saldırısı var, o da tıpkı inanç bezirganları gibi  sizi olduğu gibi sevdiğini iddia eder. İnsanların daha da köşeye sıkıştırıp zihinlerini iğfal etmek amacıyla her yola başvurur. Dolaysıyla egemenlik ya da iktidar artık emek-sermaye ve sadece bu ilişkisi üzerinden ya da ekonomik ilişkiler üzerinden  değil, zulasında sakladığı tüm araç-gereçlerle (kültürel vs…) saldırıyor.
Bugünkü kültürün temel unsurlarından birinin, Marx’ın açıkça ortaya koyduğu gibi, yabancılaşmış kapitalist kültürün, insanın kendi ürünlerine, kendisinin yabancısı şeylermiş gibi körü körüne bağlanması olan fetişleştirme olduğu çok açık.
W. Allen’i sever ya da sevmeyiz ayrı konu, güzel bir sözü var: “ komik konularla uğraşırken özgüvenim  hep yerinde olur.
Keşke öyle bir dönem ve zaman kesitinde, coğrafyada yaşasaydık ki hep komik konulara onun gibi özgüvenle  yaklaşsaydık, ama değiliz. Hapishanelerimiz çocuk hıçkırıklarıyla doldu taştı, sayıları 600’ü geçmiş, ayrıca çocuk tutukevlerinde kaç bin çocuk var? Sebep, sonuç aramak abes, boş iş.  Ebleh zamanın tahakküm yıkıntısı…

Sufi.






Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***